11:06 am Edebiyat

Tek Romanla Ölümsüzlüğe Ulaşan Yazar: Harper Lee

“Öteki”nin zaman zaman maruz kaldığı toplumsal linç ve bu lincin dayanağı olan toplumsal körleşme/göz yumma modernizmin en temel vicdani açmazlarının başında gelmektedir. Karl Jaspers’in Suçluluk Sorunu kitabında uzun uzun anlattığı gibi bazen suç, suça ses çıkarmamak ya da bizatihi suç olmayanı suç olarak yansıtanları alkışlamak şeklinde de işlenebilir. Bu mevzuyla ilgili derin ontolojik, epistemolojik ve etik tartışmalar yapılmıştır ve yapılacaktır elbet. Ben konuya edebiyattan, edebiyatın gözünden bakmak istedim müsaadenizle. Bülbülü Öldürmek olacak çıkış noktam da.

20. yüzyıl Amerikan edebiyatının önemli ve bir o kadar da gizemli yazarlarından biridir Harper Lee. Pek az yazar onun gibi nicelik olarak az fakat nitelik olarak zengin eser kaleme alabilmiştir. Lee, Bülbülü Öldürmek ve Tespih Ağacının Gölgesinde adlı iki roman yazmıştır.


“1926 yılında Alabama’da doğan Harper Lee, Huntington Koleji ve Alabama Üniversitelerinde okudu. Bir süre Alabama’nın Oxford kentinde eğitim gördükten sonra, Eastern Air Lines’ta işe girdi. Birkaç kısa hikaye yazan Harper Lee, 1960 yılında ünlü Bülbülü Öldürmek romanını yazdı. Harper Lee’nin tek romanı olan bu eser çok başarılı bulundu, büyük başarı kazandı ve filme çekildi. Ancak Harper Lee bir daha roman yazmadı. Fakat 3 Şubat 2015 tarihinde yaptığı açıklamayla, Go Set a Watchman (Tespih Ağacının Gölgesinde) adlı yeni romanının 14 Temmuz 2015 tarihinde yayımlanacağını duyurdu. Bülbülü Öldürmek kitabının devamı niteliğindeki roman, ilk romanın 20 yıl sonrasında yine Alabama eyaletinde geçmekteydi ve ilk eserdeki küçük çocuğu büyüdükten sonra, siyahların verdiği mücadeleye verdiği destek etrafında gelişen bir örgüye sahipti. ‘Bülbülü Öldürmek’ ilk yayımlandığında satış rekorları kırdı ve Harper Lee’yi kısa sürede üne kavuşturdu. 1961 Pulitzer Edebiyat Ödülü kazandı, bir yıl sonra Gregory Peck’in başrolünü oynadığı bir filmde beyazperdeye aktarıldığında da Oscar aldı. Bu romanın böylesine büyük başarı sağlamasının nedeni, olayların çocuk ruhuna ve hayal gücüne uygun bir şekilde değerlendirilmesiydi. Truman Capote’nin çocukluk arkadaşı olan Harper Lee, Capote (2005) filminde bu rolüyle Oscar adayı olan Catherine Keener, Infamous’ta ise Oscar ödüllü Sandra Bullock tarafından canlandırıldı (2006). Yazdığı çok az esere rağmen Amerikan Edebiyatı’na damga vuran Harper Lee, 19 Şubat 2016 tarihinde yaşamını yitirmiştir.”

Lee’nin 1960 yılında kaleme aldığı Bülbülü Öldürmek romanı yazara asıl ününü ve tanınırlığını sağlamıştır. Roman, Amerikan edebiyatı içinde özel bir tür olan güney gotik edebiyatının bir ürünüdür. Güney gotik edebiyatı kabaca; zencileri, onlara karşı yapılan ırkçı saldırıları, korkuyu ve tekinsizliği çağrıştıran metinleri içeren bir sınıflandırma olarak açıklanabilir. 

Bülbülü Öldürmek romanında hayalî bir kasaba olan Maycomb’da gerçekleşen bir olayın beyaz ırktan gelenler tarafından bir zenciye yıkılması, zencinin suçlanması işlenir. Beyaz ırktan bir kadınla aşk yaşayan bir zenci, sevgilisi tarafından kendisine tecavüz ettiği gerekçesiyle suçlanır. Romanın ana karakterleri Finch ailesinin üyeleridir. Baba Atticus Finch avukattır ve çocuklarıyla birlikte yaşamaktadır. Avukat Finch, kasabanın genel eğiliminin aksine zencinin suçsuz olduğuna inanır ve mahkemede avukatlığını yapar. Romanın sonunda zenci, avukatın tüm çabalarına rağmen suçlu bulunarak idam edilir ve onun avukatlığını yapan Atticus’un çocukları da asıl suçluların saldırısına uğrar.

Aslında tipik bir “biz” ve “öteki” hikayesi olarak okunabilir roman. Amerika’da sanırım halen süren beyaz-zenci ayrımının ve beyaz ırkın “biz” grubunu oluşturmasının edebî bir tezahürü gibi görmek mümkündür pekala. Güçlü ve etkin bir sosyal birliktelik kurulmuştur beyazlar arasında çünkü hepsi ısrarla zenci karakteri suçlamaktadırlar.

Bülbülü Öldürmek romanı doğrudan sosyolojik bir okumaya tabi tutulabilecek eserlerden biridir. Söz gelimi Bauman’ın modernite ve holokost arasındaki ilişkiye dikkati çeken yaklaşımından hareketle metnin anlam katmanı zenginleştirilebilir.

Bauman, modernitenin genel olarak iyi yanlarıyla ön plana çıkarılmasının, aklın üstünlüğüne duyulan inanç ve güvenin, onun olumsuz özelliklerinin görülmesi önünde bir engel teşkil ettiğini belirtir. Moderniteyle birlikte övgüye mazhar olan akıl, ona göre araçsal akıldır yani insan çıkarlarının nasıl belirleneceğini, nasıl elde edileceğini ortaya koyan strateji ve yöntemlerin yaratıcısı olan akıl. Bu akıl türü insanlığın gelişimine katkı sunamaz. Çünkü menfaati sağlayan pek çok olumsuz unsurun dayanağı yine bu akıl olacaktır. Örneğin Nazizm bir ideoloji olarak temellendirmesini araçsal akılda bulacaktır; önemli olan ari ırkın yaratılması ve toplumun ayak bağı unsurların bertaraf edilmesidir. Ari ırk da güçlü yapısıyla Nazi ideolojisinin devamını sağlayacaktır. Bu inanç doğrultusunda hareket eden ve gücünü modernitenin övdüğü araçsal akıldan Hitler, amacına ulaşmak için dünya tarihinin belki de en büyük ve hazin kıyımını yapmıştır. Pek çok Yahudi ve Çingene, bir modern fabrika düzeneğiyle çalışan gaz ocaklarında katledilmiştir. Bu düzenek bir modern fabrikaya benzer çünkü tüm uğraşlar belli bir disiplin içinde ve duygudan uzak bir şekilde yapılmaktadır. 

Genel olarak zirvesini Holokost’ta gördüğümüz bu toplum mühendisliği çabasını, pek çok ayrımcı politikayı ya da tarihsel olguyu ele alacak şekilde genişletmemiz mümkündür. Toplum, genel manada birbirlerine benzer insanların varlığıyla huzur bulan bir birlikteliktir. Onun genel huzurunu bozansa o güne kadar karşılaşmadıkları ya da hep “onlar” olarak gördükleri topluluklardır. Bu bağlamda toplum mühendisliği devreye girer ve “onlar”dan olanları “biz” tarafına çekmeye ya da yok etmeye çalışır. Bu noktada Bauman’ın kullandığı “bahçe” ve “bahçıvan” benzetmeleri önemlidir. Bauman’a göre toplum mühendisinin metaforik temsilcisi olarak bahçıvan, bahçesindeki bitkilerin güzel ve birbirleriyle uyum içinde olması için ayrık otlarını temizler. Bahçıvan bu süreç dahilinde her ne kadar yıkıcı bir eylem yapıyormuş gibi görünse de bahçenin selameti için yapıcı bir eylem içindedir. İşte Bauman’ın sosyolojik yaklaşımı da bu anlamda; toplumun, toplum mühendisliği uyarınca şekillendirilmesi, topluma ayrık olanların da bir şekilde ortadan kaldırılması kabulüne dayanır.

Bülbülü Öldürmek romanına bu açıdan baktığımızda ise elde edeceğimiz sonuç sarihtir; beyaz ırktan oluşan “biz” grubu, kendi varlık nedeni olan ve kendi varlığını sürdürmesi için ihtiyaç duyduğu zenci ırktan olan “onlar” grubunu toplumun bekası için yok etmiştir. Kendilerini tekrar huzurlu hissedebilmeleri, metinden hareketle söylersek belki de bir daha tecavüzle karşılaşmamaları için zencilerin cezalandırılması gerekmiştir ve kolektif bilinç bir suçlu yaratmıştır. Burada yine Durkheim’ın kolektif bilincin oluşumu ve mekanik dayanışmanın hüküm sürdüğü “cemaatlerde” cezalandırmanın boyutlarını da düşünmek gerekebilir.

Metinde cezalandırılan, toplum mühendisliğine tabi tutulan sadece zenci Tom değildir aynı zamanda onu savunan ve adeta “biz”in yüce çıkarlarına, araçsal aklına hizmet etmeyip nesnel akılla düşünen avukat Atticus da cezalandırılmıştır bir anlamda. Mahkemece Tom’u savunmakla görevlendirilmesinden sonra kimse onunla eskisi gibi iletişim kurmaz ve hatta metnin sonunda çocukları salt bu yüzden saldırıya uğrar. Huzurlu ve “kusursuz” nitelikteki bir toplum arayışında olan insanlar, yine varlıklarını sürdürmek ve kendi haklılıklarını konumlandırmak üzere bir düşman yaratmıştır, bir öteki bulmuştur.

Tıpkı dünyada olduğu gibi edebiyatta da “biz” ve “öteki”, “biz” ve “onlar” ya da “iç grup”, “dış grup” tasnifinin maalesef ortadan kalkmayacağını bilen ve aslında bu tasnifin ortadan kalkmasının da eşyanın tabiatı gereği imkansız olduğunu kabul eden bireyler olarak; toplumun daima kusursuzu aradığını ve bu kusursuzluk çağrısında zaman zaman sert tedbirler uyguladığını da bu metinle tekrar ve tekrar görmekteyiz. Keşke böyle olmasa tabii ama ne yazık ki hiçbir hükmü yok sosyoloji karşısında keşkenin!

“Bülbüllerin” ecelleriyle öldükleri bir dünya değil mi bu satırların gölgesinde buluştuğumuz herkesin ortak ütopyası. Değil mi?


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 200 times, 1 visit(s) today

Close