9:53 am Ekonomi

Cumhuriyet’in 100 Yılı: 2

1950 seçimleri sonrasında iktidara gelen Demokrat Parti, ekonomide piyasa mekanizmasına geçişle ilgili hamleler yaparken bir taraftan da savaş döneminde üretim kaybına uğrayan ve vergilerden bunalan tarım sektörüne kaynak aktarmaya başlamıştır. Marshall Yardımları’yla tarım sektöründe makineleşme için önemli adımlar atılmıştır. Hava koşullarının da uygun olmasıyla 1950-1954 döneminde yüksek büyüme oranları yakalanmıştır. 1954’ten sonra, özellikle 1956 sonrasında dış ticaret açıkları hızla artmaya başlamış ve ekonomide tekleme işaretleri çoğalmıştır. Hükümet, bu sorunu çözmek için politikalar geliştirememiştir. Döviz üzerinde uygulanan kısıtlayıcı kararlara rağmen döviz karaborsası güçlenmeye başlamıştır. Sonuçta Türkiye 4 Ağustos 1958 yılında 1 Doları, 2,80TL’den 9,0 TL’ye yükselterek ikinci büyük devalüasyonu yapmak zorunda kalmıştır. 

1958 devalüasyonunun iki açıdan önemi bulunmaktadır: Bunlardan ilki, Türkiye’nin IMF’ye katıldığı 1947 yılından on yıl sonra gerçekleşmiş olması; ikincisi ise IMF’yle ilk istikrar programının imzalanmasıdır.

Planlı Dönemden 24 Ocak Kararları’na

Türkiye ekonomisinde kuruluş dönemi sonrasında ikinci yapısal dönüşüm, planlı dönemle birlikte gerçekleşmiştir. Türkiye ekonomisinin bugünkü ekonomik temeli, planlı dönemde atılmıştır diyebiliriz. Planlı dönem bir kalkınma ufkunu ifade etmektedir. Üstelik amaç ve araçlarıyla da oldukça gerçekçidir. Planlı dönem Bretton Woods sisteminin çökmesi ve ardından gelen petrol krizine değin (Üçüncü Plan Dönemi’nin başlaması, 1973) beşerî sermayeden kurumsal yapılanmaya, sanayi sektöründen tarım sektörüne bir yapısal dönüşüm sürecidir. İthal ikameci sanayileşme modeli çerçevesinde Türkiye’de modern sanayinin temeli atılırken tarımsal üretimin pazarla buluşması da bu dönemde sistemleşmiştir. Birinci Plan Dönemi kaynak-kullanım dengesinin nasıl kurulabileceğini gösteren ibretlik bir dönemdir. Birinci ve İkinci Plan Dönemleri, Türkiye’de kamunun ekonomideki ağırlığı artmasına rağmen özel sektörün sermaye birikiminde aşama katettiği yıllardır. Yaşanan uluslararası ekonomik gerçekleşmeler ve politik gelişmeler nedeniyle tam olarak uygulanamayan Üçüncü Plan, bugün tam üyelik görüşmelerini sürdürdüğümüz AB’ye üyelik perspektifini kurgulayan plandır.

Türkiye 1970 yılı Ağustos ayında bir büyük devalüasyona daha gitmiş, 1 dolar 9 TL’den 15 TL’ye yükseltilmiştir. Ancak bu da çözüm olmamıştır. 1973 yılında dünya ekonomisinin içinde girdiği petrol krizine Türkiye kayıtsız kalmış, hemen hiçbir önlem almamıştır. Bunun üstüne Kıbrıs Harekatı’nın neden olduğu ambargo eklenince ülke ekonomisi 24 Ocak Kararları’na kadar süren bir ekonomik kargaşaya düşmüştür. Diğer yandan 1974 sonrası politik gerilim yükselmeye başlamıştı. Bu durum 12 Eylül 1980’e kadar politik zemini tam bir kaosa sokarken beraberinde ekonomideki sorunların daha da ağırlaşmasına neden olmuştur.

1975 yılında kurulan Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti, döviz sorununu çözmek için yurt dışındaki işçilerin dövizlerini ülkeye çekmek istemiş, bunum için de Dövize Çevrilebilir Mevduat hesabı uygulamasına geçmiştir. İki yıl vadeli bu mevduata yüksek faiz verilmiş, toplanan kaynaklar yapısal sorunları çözmek yerine günü kurtarmak için kullanılmıştır. Bu kalemden yapılan borç, 1980 sonrası Özal Hükümeti tarafından ödenmiştir. Bu dönemde artan kamu harcamaları, enflasyon oranını yukarı çekerken yaşanan dış ticaret açığı ve girilen döviz krizi nedeniyle ülke ara mallarını dahi ithal etmekte zorlanmış, bu da nihai tüketim malları üretiminde sorun yaratmıştır. Türkiye, savaş döneminden sonra yeniden kuyruklarla buluşmuş, planlı ekonomik modelde düzeltmelere gidilmediğinden dolayı ekonomide artan sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bütçe açıklarının artması, Merkez Bankasının açık finansmana yönelmesi, enflasyon oranının hızla yükselmesine kaynaklık etmiştir. IMF ile imzalanan istikrar programları da uygulanamamıştır.

Sermaye sınıfı (başta TÜSİAD) 1978 yılında iktidara gelen CHP’yle ters düşmüş, yeni arayışlara girişmiş, gazete ilanlarıyla hükümeti devirmeye yönelik aktif bir mücadelenin içine girmiştir. Bu durum, 12 Eylül 1980’e kadar politik zemini tam bir kaosa sokarken beraberinde ekonomideki sorunların daha da ağırlaşmasına neden olmuştur. 1970-1979 döneminde ortalama enflasyon oranı, geçmiş onyılların çok üzerinde olan % 25,33’e ulaşmıştır. Ecevit hükümeti sadece ekonomik zorluklarla değil artan terör eylemleri nedeniyle adeta büyük bir sıkışmışlık yaşamıştır. 

Bu kırılgan yapıya iktisadi yönden neşter, 24 Ocak 1980 Kararları’yla bir azınlık hükümeti tarafından vurulmuştur. 24 Ocak Kararları’yla bugünkü mevcut ekonomik yapılanmanın da temeli atılırken siyasi neşter, 12 Eylül Darbesi’yle yapılmıştır. Darbe büyük sermayenin şikayet ettiği işçi sendikalarını kapatmıştır. Bununla da yetinilmemiş, reel ücretler de hızla düşürülerek sermaye birikimine Ricardogil bir çözüm üretilmeye çalışılmıştır.

Fotoğraf : TÜSİAD’ın Gazetelerde Hükümete Karşı Verdiği İlk İlan 12 Mayıs 1979. (https://tusiad.org/tr/tum/item/89-23)


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 141 times, 1 visit(s) today

Close