Anadolu Selçuklu Devleti tarihi günümüzde derinlemesine işlenmesi göz ardı edilen Türk Tarihi’nin temel taşlarından biridir. Kendisinden sonra gelen imparatorluğun cihanşümul yapıda olması kaydı ile Anadolu Selçuklu Devleti, Türk Tarih yazımı içerisinde gerek gözden kaçırılmakta gerekse siyasi temelli yanlı tarih yazımına uygun olmaması, Türk ögelerini varlığı süresince kayda değer ölçüde elden bırakmaması üzerine incelenmesi ve öğretilmesi kısıtlı kalan alanların başında gelmektedir. Buna karşın dikkate değer pek çok kişi, olay ve olguyu bünyesinde barındırmasıyla zengin Türk Tarihi’nin önemli bölümlerindendir. Bizim makalemizin konusunu Anadolu Selçuklu Devleti’ni gözü karalığı ile soy bağına varıncaya kadar etkilemeye çalışan Türk Tarihi’nin en keskin figürlerinden biri olan Sadeddin Köpek oluşturmaktadır.
Sadeddin Köpek’in ölümü olan 1238 yılına kadar Anadolu’daki genel duruma kısaca bir bakmak gerekmektedir. Dukak Bey ile başlatılan Selçuklu Devleti, Türk bodunu olan Üçokların Kınık Boyu’ndandır. Anadolu Selçuklu Tarihi 1071 yılında gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi ile başlatılmaktadır. Sultan Alp Arslan komutasındaki Türk ordusu 26 Ağustos 1071 Cuma günü Bizans İmparatoru IV. Romen Diogenes ile çarpışarak zafer elde edince Anadolu’daki Türk devlet varlığını başlatmıştır. Bu zafer her Türk devletinde olduğu gibi devamında kurumsallaşan devlet hiyerarşisini de getirmiştir. İznik’in başkent yapılışı ile müessese ve teşkilat tarihi de başlamıştır. Anadolu valiliğine atanan Kutalmışoğlu I. Süleyman Şah bireysel hareket etmeye başlayarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı olmuştur. Devamında ölümü ile fetret devri dönemi geçiren Anadolu Selçuklu Devleti I. Kılıçarslan ile yeniden güçlenmeye başlamıştır. Kılıçarslan döneminin en büyük olayı Batı’dan çeşitli sebepler ile Doğu’ya yapılan Haçlı Seferleri’ne karşı göstermiş olduğu büyük direniştir. Oğulları Melikşah ve I. Mesud dönemleri de mücadele içinde geçmiştir. II. Kılıçarslan’ın hükümdarlığı döneminde biraz daha kendini toplayabilen devlet, Miryokefalon Savaşı sonucu Anadolu’da Türk varlığını kabul ettirdiği gibi kendi gücünü de başta Danişmendliler olmak üzere civar beylik ve devletlere ispat etmiştir. Devamında gerek merkezi otoritenin güçlenmesi gerekse ticaret yollarının ele geçirilmesi sonucu refah seviyesinin yükselmesi ile Anadolu Selçuklu Devleti, toplumu ve devlet otoritesi/işleyişi adına refah içinde dönemler geçirmiştir. Girilen muharebelerin çoğunun galibiyetle sonuçlandığı bu dönemin mimarları I. Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzettin Keykavus ve I. Alaeddin Keykubad’dır. Bu dönemde Keykavus başta iken Saaddeddin Köpek tarih sahnesi çıkacaktır. Makalemizin çerçevesini oluşturan Saaddeddin Köpek’e geçmeden önce o dönemde Anadolu’da yaşayan Türk halkının durumuna da bakmak gerekmektedir.
Malazgirt ile Anadolu’yu devletleştirerek var oldukları topraklara meşruiyet veren Türkler’in başlıca Kınık, Bayat, Bozok, Üçok, Avşar ve Kayı boylarının bulundukları yeri yurt edindikleri görülmektedir. Yarı göçebe yani yaylak-kışlak hayatı yaşamaya devam eden Türkler, askeri görevler de üstlenmelerine karşın tarım ile de ilgilenmişlerdir. Zanaat, ticaret, kuyumculuk gibi ordu-asker-yönetici sınıfın dışında kalan alanları Anadolu’da Türk hakimiyetinde yaşayan Ermeni, Rum ve Süryaniler sürdürmüşlerdir. Dipnot olarak belirtmek gerekmektedir ki; Haçlı Seferleri sırasında Türk olmayan Anadolu kavimleri Haçlılara karşı adalet ve güven temelinin nerede olduğunun farkına vardıkları için Türk ordularına desteklerini beyan etmişlerdir, devamında da sorunsuz şekilde Türk otoritesi ve himayesini kabul etmişlerdir. Altın Çağ denilebilecek Keykubad döneminde sigorta sisteminin bulunduğu ve hukuk metinleri ile mal güvenliğinin devlet tarafından güvenceye alındığı bilinmektedir. İpek yolu ve Kervansarayların gelirleri ile toplumun refahı yükseldiği gibi, Anadolu içerisinde yer alan liman şehirlerinin fethedilmesiyle Venedik ve Kıbrıs başta olmak üzere ticari ilişkiler de uluslararası alanda kurulmaya başlanmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti’nde merkezi yönetimden de bahsetmek gerekmektedir. Tıpkı Osmanlı Devleti’nden aşina olduğumuz gibi bir saray; hanedanlık usulü, baba ve oğullarının müşterek hak sahibi olduğu örfi yönetim ile saray çevresinde (Konya) gelişmiştir. Devlet yönetiminin ana mekanizmasını ise yazı işleri ve hukuk oluşturmaktadır.
Anadolu/Türkiye Selçuklu Devleti bu süre zarfında altın çağını yaşamaktaydı. Zorlu Doğu Roma savaşları, Haçlı Seferleri gibi muharebelerden galibiyet ile çıkan Türk devleti, bir devlet olmanın tasarrufunun bilinci içerisinde ilerlemekteydi. Türk edebiyatının çeşitli örneklerinin verildiği bu dönem, Anadolu’daki Türk mimarisinin de temel yapılarının inşa edildiği dönemdir. İşte bu refah ortamında Sadeddin Köpek, Selçuklu sarayında kendine yer edinerek devlet erkanından olma ayrıcalığı ile iktidar hırsının önünün alınamayacağı, tarihte kendisini unutulmaz kıldıran bir dizi olayın başlıca kişisi olmuştur.
Sadeddin Köpek’in tam olarak doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Kendi adına yaptırdığı kervansaray olan Zazadin Han’da geçen kitabesinde adı Köpek b. Muhammed olarak geçer. Sadeddin ise yalnızca lakabıdır ve zamanla ismi yerini almıştır. Bu noktada dikkate değer konulardan birisi de isminde bulunan “köpek”tir. Eski Türk ve Moğol tarihi incelendiğinde kötü ruhların yenidoğandan uzak tutulması, ömrü boyunca kötü talihin uğramaması gibi ya da köpeğin sadık bir hayvan olması, it-ayak isminin de kullanıldığı köpeğin gezen, özgür ve güçlü görülmesi, sevilen veya doğum sırasında ilk kez görülen hayvanların totem ve ongun gibi talihler taşıdığına olan güçlü inançlar sebebi ile çocuklara konulduğu bilinmektedir. Bu bize dönemde Anadolu’da İslamiyet öncesi Türk kültürünün devam ettiğini göstermekle beraber Türk-Moğol gibi bozkır kökenli toplumların ortak kültür ve dil ögelerine sahip olduklarını da göstermektedir.
İbn-i Bibi’nin kayıtlarında emir-i şikar, nakkaş ve mimar olarak bahsedilen Sadeddin Köpek’in bilinen ilk görevi I. Aleaddin Keykubad dönemi olan 1226 yılında Eyyübiler üzerine gerçekleşen bir savaşta Selçuklu ordusunun sol kanat kuvvetlerinin komutanı olması ile başlamıştır. 1237 yılında I. Keykubad’ın suikast sonucu olduğu düşünülen av sonrası at etinden zehirlenerek ölmesi sonucu II. Gıyaseddin Keyhüsrev, veliaht gösterilen oğul İzzeddin Kılıçarslan’ın adamlarının suikast girişimine karşın Sadeddin Köpek ve adamlarının ortak hareketiyle Kubadabad Sarayı’na kaçırılması ile 1237 yılında çocuk sultan olarak tahta geçmiştir. Bu hareketi sonucu Köpek, II. Gıyaseddin’in ev güvenilir adamlarından biri haline gelmiştir. Çocuk olması ile kolay etki altına alması ve merkezi otoritesinin tesisi için güvenilir adamları etrafında toplaması sebebi ile Sadeddin Köpek’in güçleniş ve yükselişinin en önemli etkeni olmuştur. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçtikten kısa bir süre sonra hayatta olan kardeşleri İzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin’i tehdit unsuru olabilir düşüncesi ile Burgulu Kalesi’ne hapsettirmiştir. Ardından ise Saddeddin Köpek’in başını çektiği bir grup destekçisi ile boğdurulmalarının fermanını verilmiştir. Prestijinin giderek yükseldiği görülen Saaddedin Köpek, saray içi entrika faaliyetlerine bu gücün tesisini oluşturduktan sonra gözü kara şekilde başlamıştır.
Gıyaseddin’in tahta geçişini veliaht olarak babası İzzeddin’i gösterdiğinden dolayı usulsüz bulan isimler; Anadolu Selçuklu Beylerbeyi Kemaleddin Kamyar, Hüsameddin Kaymeri ve Harezmlilerin emiri Kayır Han’dı. Bu isimler Sadeddin Köpek tarafından muhalif oldukları neticesi ile sultana ve devlet erkanına işlenerek kuvvetleri kırılmaya çalışılmıştır. Ancak tahta geçişi ile bu kişiler gönülsüz de olsa sultana biat etmişlerdir. Gıyaseddin’i iktidara taşıyan kişilerin başında ise Gıyaseddin’in atabegi olan Şemseddin Altun-aba, Alaeddin Keykubad adına Çankırı bölgesini idare eden üstadüddar lala Cemaleddin Ferruh, Taceddin Pervane ve Gürcüoğlu Zahireddin gelmiştir. Sultanın gözünde sarayda bu kişilerin otoritesinin Köpek kadar güçlü olması sebebi ile bertaraf edilmeleri için Köpek tarafından hedef haline gelmişlerdir. Devletin ileri gelenlerinden olan bu kişilerin nüfuzu her anlamda güçlüdür. Bu kişilere giden yolda nüfuz alanını genişletmek isteyen Sadeddin Köpek kendisine ilk hedef olarak Anadolu Selçuklularının hizmetinde bulunan ve muhalif gördüğü Harizm askerlerinin reisi Kayırhan’ı seçmiştir. Keykubad döneminde hem Eyyübi seferleri için hem de Moğol tehlikesine karşı müttefiklik gayesi ile büyük itibar gösterilen ve bu şekilde ilişkileri gelişen Keykubad-Kayır Han ilişkisi, ölümünün ardından Gıyaseddin döneminde gücünü korumaya devam etmiştir. Sivas’ın valiliğini de alarak güç tesisini sürdüren Kayır Han’a karşı, Kayır Han’ın sultanı en başta istemediğini ve bir gün mutlaka indirmeye çalışacağını, civar düşmanlara ise istihbarat sağlayarak korkutacağını fısıldayarak sultanı etkilemiştir. Doğu medeniyetlerinin manipüle teknikleri ile sultanı etkisi altına alarak emeline ulaşmış, sultanın ikna olması sonucu Zamantı Kalesi’nde onu zindana attırmıştır. Kayıtlarda Kır Han olarak da geçen Kayır Han burada zindan hayatına dayanamayarak hayatını kaybetmiştir.
Sadeddin Köpek bu olayı politik zekası sayesinde kendine yarayacak şekilde çevirmeyi başarmıştır. Kayır Han’ın vefatının ardından Harezmi askerleri doğuya çekilerek burada başıbozuk faaliyetler göstermeye başladıklarında, bölgede idarenin tesisi için Beylerbeyi Hüsameddin Kaymeri bölgeye sultanın emri ile yollanmıştır. Ancak son derece kızgın ve kırgın olan Harezmi askerleri burada Selçuklu ordusunu yendiği haberi saraya ulaştığında Sadeddin Köpek yenilginin tek sorumlusunun Hüsameddin Kaymeri olduğunu sultana dile getirerek, sultanı bunun doğru olduğuna ikna etmiş ve ardından Hüsameddin Kaymeri gibi eğitimli, iyi bir aileden gelen ve yıllarca devlete hizmet etmiş olan sadık bir devlet adamını Beylerbeyliği görevinden azlettirmiştir. Ancak bu devlet adamlarının görevlerinden uzaklaştırılması kişi ayırmaksızın yeniden güçlenme ihtimalleri karşısında Sadeddin Köpek’i tatmin etmeyecektir. Böylece Hüsameddin Kaymeri azledildikten sonra Malatya Kalesi’ne tutsak olarak yollanmıştır. Aynı zamanlarda ortak kaderi paylaşan ve bertarafının Sadeddin Köpek tarafından zaruri görüldüğü bir diğer devlet ileri geleni Kemaleddin Kamyar’dır. Kamyar, Aleaddin Keykubad döneminden itibaren devletin en alttan en üste çeşitli mevkilerinde bulunmuş, azmi ile bilinen ve güven kazanmış olan bir devlet adamı idi. Subaşılıktan, sultan yanında elçi ağırlamaya kadar giden yükseliş yolunda kendisine saygı duyulmasını her devirde başarmıştı. II. Gıyaseddin Keyhusrev başa geçtiğinde itibarı ve etki alanı zedelense de hala güçlü olarak görülen devlet ileri gelenlerinden biri idi. Müvakkar kişiliğinin çevresinde bıraktığı etki tabii ki Sadeddin Köpek’in dikkatinden kaçmamıştır. Hüsameddin Kaymeri ile aynı dönemde zindana atılmış ve aynı taktik ve fitneler ile sultandan Kamyar’ın idamı için ferman almıştır. Kaymeri Malatya’da tutsak edilirken Kamyar Gevale (Konya) Kalesi’nde tutsak edilmiştir. Hüsameddin Kaymeri’nin akıbeti ne kadar sürdüğü bilinmese de Kemaleddin Kamyar kaleye konulduğu gibi idam edilmiştir.
Bu ilerleyişin ve sözde muhaliflerinin teker teker ortadan kalkması yaşı küçük olan sultanı bir müddet tatmin etse dahi hükümdarlık yüzüğünü Sadeddin Köpek ile paylaşması sonrası saray erkanı ve ileri gelenler tarafından Köpek’e karşı muhalefet serzenişleri duyulur hale gelmiştir. Bunu fark eden ve hırsı perçinlenen Köpek ise hedefinden vazgeçmeyerek kılıcını arkadan saplamak adına bir sonraki hedefi olan Şemseddin Altun-apa’ya yönelmiştir.
İbn-i Bibi’de de yazdığına göre sipehsalar (Anadolu Selçuklu Devleti’nde başkumandan görevinde bulunan kişilere verilen unvandır. Sipeh (ordu) ve salar (kumandan) kelimelerinin birleşimi ile oluşmuştur) ve atabeg (lala) unvanları alarak devletin yüksek makamlarında görev alan Şemseddin Altun-apa, elçilik görevlerinde de bulunan, çok dilli ve genç yaşta yüksek görevleri elde etmesiyle ordu başta olmak üzere herkesin saygısını kazanmış bir devlet adamıydı. Adaletsizlik ile Sadeddin Köpek’in entrika ve saray içi hizipleşme faaliyetlerine daha fazla sessiz kalamayacağını anlayan Altun-apa, çevresinde bulunan Hüsameddin Kamyar ve Taceddin Pervane gibi isimleri Sadeddin Köpek hakkında uyarmaya başladı. Saray içi istihbaratta ustalaşmış yaltaçı Sadeddin Köpek, hakkında söylenenleri duydukça kendisini çevreye ve sultana masum göstererek arkasından konuşulduğu ve kuyusunun Şemseddin Altun-apa tarafından kazıldığını öne sürmüştür. Söylemlerini pekiştirerek Taceddin Pervane ve sultanı kısa sürede kendi yanına çekmeyi başarmıştır. Devamında soğukkanlılık ile planını işleten Sadeddin Köpek öncesinde sultanı ikna ederek yılların devlet adamı Şemseddin Altun-apa’nın ihanete teşebbüs hasbi ile ölüm fermanını almıştı. Bu başarısının ardından herkesin kanını donduracak olan Divan gününü beklemiştir. Saltanat Divanı toplandığında yanına Taceddin Pervane’yi de alarak devletin en üst kurumunu basmıştır. Bu esnada Divan’da Şemseddin Altun-apa devlet işleri ile ilgilenmekte ve divandan çıkan fermanlara mühür vurmaktadır. İbn-i Bibi’nin anlatımına göre makama gelen Köpek, Şemseddin Altun-apa’nın aksakalından kendisini yakalayarak sarsmış ve çekiştirerek candarlara (üst rütbeli saray muhafızları) teslim etmiştir. Çok kısa sürede gerçekleşen bu kan donduran olayların sonucunda ise ölüm fermanı verilen yaşlı ve bilge devlet adamı Şemseddin Altun-apa, şehrin dışına çıkarılarak idam edilmiştir. Bu olay devlet erkanını sarstığı gibi Köpek’ten korkulması gerektiğinin ispatı olmuştur. Hayatta kalan diğer devlet adamları da sıranın kendilerine ne zaman geleceğini düşünerek evhamlı hareketlerde bulunmaya başlamıştır ki haksız da çıkmayacaklardır.
Altun-apa’nın idamı Taceddin Pervane’yi derinden sarstığı gibi korkmasına da engel olmuş ve ihtiyatı da elden bırakmayarak devam ettirdiği ilişkisi Sadeddin Köpek ile soğumaya başlamıştı. Aslında can güvenliğinden artık endişe eden Pervane, burada stratejik bir hata yapıp uzaklaşması ile yeni hedef haline gelmişti. Saltanata giden yolda müttefik veya muhalif ayırt etmeksizin saray içi temizliği ve kontrolünü elden bırakmayan Sadeddin Köpek, Taceddin Pervane’nin ruh halini kısa süre içerisinde fark etmişti ve yeni oyununu bunun üzerinden kuracaktı. Belki de tarihte fark edilir düzeyde ilk psikolojik harp ortamı Sadeddin Köpek tarafından Konya’da Taceddin Pervane’ye karşı yaratıldı. Bu dönemde zaten devlet adamlarının bir bir tasfiyesi üzerine evhamı artmış; panik ahvalini sürekli yaşayan Pervane, canı ortaya konulmadan saray içi sözlü baskı ve yıldırma politikası ile karşı karşıya kalmıştır. Herkesin çekindiği ve düşman olmak istemediği Sadeddin Köpek tarafında olması, sarayda ona karşı gelebilecek güçte kimsenin bulunmaması, ordunun otoritesinin karmaşık olması ve sultanın çocuk olması sebebi ile canına doğru giden yolda daha fazla saray entrikalarına dayanamayan ve direnirse canından olacağını gören Taceddin Pervane, sultan ile görüşerek görevinden azlini istemişti. Sultan’ın bunu kabul etmesi ile de kısa sürede saraydan taşınarak Ankara’ya yerleşmiş ve yaltaçı Sadeddin Köpek’in hışmından canını kurtardığını düşünmüştür. Ancak bu konuda yanılmıştır. Zira muhbirler istihbarat konusunda hızlı davranarak Taceddin Pervane’nın Ankara’ya yerleştiğinin bilgisini kısa sürede Konya’ya iletmişlerdi. Saraydan uzaklaşması bertaraf edildiği anlamına gelmediği için bu sefer çok daha kesin sonuç verecek olan yöntem devreye sokuldu. Muhbirlerinden Taceddin Pervane’nin nikahsız kadın aldığına dair bilgi aldığını, bunun dine ve toplum ahlakına ters olduğunu, Ankara’ya alem ve eğlence yapmaya gittiğinin göstergesi olduğuna dair II.Gıyaseddin Keyhusrev’e fısıldamaya başlaması yine sonuç vererek hakkında idam fermanını aldı. Ancak hem Pervane’ye olan hırsı hem de kendisine karşı gelebilecek diğer devlet adamlarına gözdağı vermek adına yüz kızartıcı suç ile idamını istiyordu. Bunun için de Ankara’ya giden Köpek, şehrin kadıları ve imamları ile bir araya gelerek zina suçunun hukukta karşılığının recm edilmek olduğuna onları ikna etti. Hiçbir şeyden haberi olmayan ve saray entrikalarından canını kurtardığını düşünen Taceddin Pervane, subaşılar, kale komutanları, kadılar, imamlar ile Ankara’daki saltanat sarayına çağrıldı. Kısa sürede elinde ferman ile Sadeddin Köpek’i gören Taceddin Pervane başına ne geldiğini anladı. Hiç direnç göstermeden hakkındaki fermanı dinledi. Ferman sonrası şehir yakınına beline kadar toprağa gömülüp şehrin boş gezenlerine taşlatılarak idamı gerçekleştirildi. Sadeddin Köpek bir rakibini daha izsiz vaziyette ortadan kaldırmanın kibri ile Konya’daki saraya dönerken planlarının şimdiye kadar gerçekleşen her olaydan çok daha keskin ve stratejik olduğunu ortaya koyacak gelişmeler yaşanacaktı.
Kronolojik olarak anlatılan olayların tarihlerinde kesinlik olmadığını ve hemen hemen hepsinin birbirlerine yakın hatta aynı zamanlarda yaşandığını belirtmekte fayda vardır. Sadeddin Köpek’in zekasının bir göstergesi de yürüttüğü bu kara propaganda ve politikaları birbirine dokunmayacak şekilde ayarlayabilmesi, engellenemeyecek kadar hızlı olması ve takibini yapabilmesidir.
Saltanat hırsının önünü alamayan Sadeddin Köpek’in diğer bir hedefi Celaleddin Karatay olmuştur. Karatay’ı anlatırken kendisinden bahsetmekte fayda vardır. Vesikalardan da anlaşılacağı üzere Rum kökenli bir aileden kul olarak yetiştirilmiştir. İbn-i Bibi’nin aktardığına göre Celaleddin Karatay, I. Aleaddin Keykubad’ın mahiyetinden olarak tahta ilk çıktığı andan itibaren ölümüne kadar yanında ve çeşitli görevlerde çoğunlukla da yüksek unvanlı mevkilerde bulunmuştur. Ölmeden önce Sultan I. Aleaddin Keykubad’ın Kemaleddin Kamyar ve Celaleddin Karatay ile devlet işleri ve vasiyeti ile alakalı olarak görüştüğü bilinmektedir. Karatay, aynı dönemde görev aldığı diğer devlet adamları gibi II. Gıyaseddin Keyhusrev’in başa çıkması ile gözden düşmüştür. Bunun sebeplerinden birisi de yeni ve yaşı küçük olan sultanın eğlenceye düşkünlüğü ile devlet işlerinden uzaklaşmasıdır. Devlet işlerini güvendiği Sadeddin Köpek’e mührünü vermesi ile devrederek kendini yönetimden çekmiştir. Sonrasında yıldırma, iftira, fitneler ile saray erbabının bezdirildiğine şahit olmuştur. Vaziyetin geldiği hal sonrası inzivayı yeğleyen Celaleddin Karatay görevlerini bırakarak inzivaya çekilmiştir. Sebat ile olayları karşılayan, liyakatsizliğe ve adaletsizliğe göz yummayan, cevval ve ketum kişiliği ile bilinen belki de devrinin en saygı duyulan devlet adamıdır.
Kısa süre içerisinde devlet ileri gelenlerini saray otoritesinden uzaklaştırmayı başaran Sadeddin Köpek iki adım ötesini hesaplaması gerektiğinin bilincindeydi. Devlet adamlarını kısa süre içerisinde yıldırma, uzaklaştırma, suikast, ölüm fermanı ile tasfiye edilmelerini başardığını gören Köpek’in hamlesi ilk olarak ordunun güveninin tesisi olmuştur. Bunun için kendisine Beylerbeyliği (Emirü’l-Ümera) unvanını alarak orduyla başarıya imza atma gayretine girmiştir. Doğu sınırında yer alan ve nispeten kolay bir hedef olan Samsat Kalesi’nin kısa sürede teslim olması ile bu planını da başarı ile tatbik etmiştir.
Başkomutanlık sıfatıyla başarı elde eden Sadeddin Köpek yaptığı tasfiyeler ile artık karşısında kimsenin duramayacağı düşüncesindeydi. Geriye yalnızca bir işi kalmıştı; Anadolu Selçuklu Devleti tahtına oturmak. Ancak bunu başarabilmesi için büyük bir sorun vardı. Türk Devlet geleneğinde veraset sistemi içerisinde yer alan hükümranlık için oturulan tahtta yalnızca hükümdar ve soyundan yani kanından olanlar hak iddia edebilirdi. Bu veraset sistemi anlayışı ile Sadeddin Köpek yapılması gereken tek şeyi yaparak kendisine sahte şecere oluşturmaya başladı. Çıkarttığı haber doğrultusunda annesi Şehnaz Hanım ile Sultan I. Gıyaseddin Keyhusrev’in evlilik dışı ilişkisinin olduğunu ve annesi hamile kalınca Konya eşrafından herhangi biri ile hızlıca evlendirildiğine dair kanıtlanması ve ispatı mümkün olmayan haberleri muhbirleri aracılığı ile yaymaya başladı. İstediği şekilde devlet adamlarını tasfiye ederken yerlerine liyakatsizce kendi adamlarını yerleştirmesi sonucunda eli her gün daha da güçlenen Sadeddin Köpek, kara propaganda dolu haberlerini sahte şeceresi ile böylece yaymaya devam edebildi. Yalnızca bu hikayenin kabulü dahi soy bağını sultan ile kuracağı için Sadeddin Köpek’in taht iddiasına meşruiyet verebilecek güçteydi. İbn-i Bibi ve Selçukname’nin aktardığına göre Abbasi halifesine biadın sembolü olan siyah sancak bu dönem de Köpek’in sultana fısıltıları ile değiştirilerek turkuaz renge getirilmiştir. Sadeddin Köpek ise bunu Abbasi’lere sultanın onlara karşı savaş hazırlığı yaptığı şeklinde iletmiştir. Onun iktidar hırsının ehemmiyeti bu kadar sınır tanımaz boyutlara erişmesi, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in artık onun durdurulamaz seviyede güç kazandığını fark etmesi ile sonuçlanmıştır.
Çocuk yaşta başa geçmesi, sefaya olan düşkünlüğü, entrikalara göz yumması, güveni Sadeddin Köpek üzerine inşa ederek yalnızca devletin bekasının veya tahtın değil canının da tehlikede olduğunu görmesi Gıyaseddin Keyhusrev’in silkelenmesine sebep olmuştur. Bir insan her ne kadar korkak, çekingen, vurdumduymaz olsa dahi konu canına geldiğinde savunma mekanizması devreye girerek kendini kurtarmanın yollarını arar. Bu durumda devletin ve sultanın Sadeddin Köpek’ten kurtulması gerektiği görülmüştür. İlk olarak yapılması gereken Sadeddin Köpek’in görevden ve saraydan uzaklaştırılması olsa da sultan buna yetecek gücünün olmadığının farkındaydı.
Sultan Gıyaseddin yapabileceği en garanti planı yapmaya karar vererek Sadeddin Köpek’i ortadan kaldırmak hususunda gözünü kararttı. Konya’daki Kubadabad Sarayı’na maiyeti ile gitme kararı aldı. Sultan kime güveneceğini kestiremediği gibi Sadeddin Köpek’ten olan rahatsızlığın farkındaydı. Oluşan bu rahatsızlığa güvendiği gibi durumu lehine çevirme gayreti göstermekteydi. Ayrıca artık canını kurtarmak için bir şekilde kötü ihtimalleri göze alarak harekete geçmek dışında çaresi kalmamıştı. Saray’da otururken gulam-ı has denilen sultana en yakın ve güvenilir olan askerlerden birine Sadeddin Köpek’in durumunu bahsederek Sivas valisi Hüsameddin Karaca’ya durumdan bahsetmesini söyledi. Sivas valisi Hüsameddin Karaca yapısı ve valilikten gelen gücü ile Sadeddin Köpek’in çekindiği gözü kara bir adamdı. Has asker görevini başarı ile yerine getirerek Hüsameddin Karaca’ya durumu aktarmış ve saraya derhal yetişmesi gerektiğini bildirmiştir. Ancak Sadeddin Köpek gibi bir adamın tehlikeli karakterinin tahlilini iyi yapabilen Karaca, Kubadabad Sarayı’na gizlice geldiğini sultana bildirtmiş ve ilk olarak Sadeddin Köpek’in konağına uğramıştır. Bunu yapmasının sebebi habersiz gelişi ile onu ürkütmemek ve iyi ilişkilerini korumaya devam etmek için sultandan önce Sadeddin Köpek’i görmekti. Karaca Bey, Sadeddin Köpek’in konağında kalarak bu güveni pekiştirdiği gibi Sadeddin Köpek’te böyle güçlü bir valinin desteğini almış olmaktan son derece memnundu. Bir akşam sultanın sarayına Karaca Bey’i de davet ederek beraber yemeğe katıldılar. O gün sultan ile Karaca bey iktidar hırsından gözüne perde inen Sadeddin Köpek’i bertaraf etmenin planını yaptılar.
Plan doğrultusunda hiçbir şeyden şüphelenmeyen Sadeddin Köpek sultanın sarayında yemek sonrası hafif müzikli eğlence de olan bezm ile otururken Hüsameddin Karaca Bey lavaboya gitmek bahanesi ile masadan ayrıldı. Kapının dışında sopayı eline alarak beklemeye başladı. Bir süre sonra aynı sebeple Sadeddin Köpek de masadan ayrıldı. Kapıdan çıktığı an kafasını hedefleyen Karaca Bey sopayı Sadeddin Köpek’e savurdu ancak sopa tam kafasına isabet etmeyince afallayan Sadeddin Köpek, saray içerisinde bağırarak kaçmaya başladı. Yanında bulunan Emir-i Alem Togan ile beraber Hüsameddin Karaca Bey saray içerisinde Sadeddin Köpek’i kovalamaya başladı. Can havli ile kendini sarayın şaraphanesine atan Sadeddin Köpek’i burada Karaca Bey ve Togan bulmadan önce şaraphanede görev alan çalışanlar ellerinde ne varsa onlar ile Sadeddin Köpek’i parçalayarak öldürdüler.
Sultanın emri ile daha sonra ibret-i alem olması için cesedi sarayın duvarında kafese konularak teşhir edildi. Böylece Aleaddin Keykubad döneminde Sadeddin Köpek’in hakkında yalan ithamlarla idam edilen müşrif Kemal’in cesediyle Sadeddin Köpek’in de cesedi durmuştur. Aleaddin Keykubad, Kemal’in suçsuz olduğunun geç olsa da farkına vararak bunun vicdan azabını yaşamıştır. Bir süre burada duran cesedi defnetmek isteyen yakınları sultan huzurunda bunu isteseler de Sadeddin Köpek’e olan öfkesi geçmeyen padişah ilk olarak izin vermemiştir. Ancak aradan zaman geçtikten sonra defnedilmesine izin vermiştir.
Sadeddin Köpek’in öldürülmesinin ardından devlet nizamında birtakım değişikliklere gidilmiş ve Celaleddin Karatay gibi küstürülseler de devlete sadakatlerini yitirmeyen eski yetkililer görevlerine yeniden getirilmiştir. Ancak geçirilen bu sancılı süreç Anadolu Selçuklu Devleti’ni zayıflatmıştır. Bu zayıflama emareleri çok geçmeden Moğol istilasının yolunu açan etmenlerden biri haline gelmiştir. Sadeddin Köpek ise keskin ve sivri zekası, çeşitli kara propaganda ve siyasi oyunları, yapmayı becerdiği psikolojik harp ile devleti etkisi altına alarak ileri gelenleri tasfiye etmesiyle, İbn-i Bibi başta olmak üzere çeşitli kaynaklarda tarihe hırsı ve sert duruşu ile geçmiştir.
KAYNAKÇA
- Akalın, Şebnem (Eryavuz). “Anadolu‑Selçuklu Kervansaraylarındaki Köşk‑Mescitler.” Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi 1, no. 1 (1987): 3‑7.
- Akkuş, Mustafa, ve Sefer Solmaz. “II. Gıyâseddin Keyhusrev ve Türkiye Selçuklu Devlet Nizamının Bozulması.” Medeniyet ve Toplum Dergisi 8, no. 2 (2024): 447‑468.
- Akozan, Feridun. “Türk Han ve Kervansarayları.” Türk San‘atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri I (İstanbul: Güzel Sanatlar Akademisi, 1963): 133‑167.
- Altan, Ebru. “Haçlı Seferleri ve Anadolu (1097‑1190): Türkiye Selçukluları Tarihinde Haçlı Seferlerinin Yeri ve Önemi.” Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, no. 12 (Haziran 2020): 35‑50.
- Anonim. Selçuknâme: Tarîh‑i Âl‑i Selçuk der Anadolu. Çev. Feridun Nâfiz Uzluk. Ankara: Örnek Matbaası, 1952.
- Baykara, Tuncer. Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisâdî Tarihi Üzerine Araştırmalar. İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, 1990.
- Buğdaykesen, Ali. “Türkiye Selçuklu Devletinde Kalem ve Kılıç Sahibi Olan Bir Devlet Adamı: Kemaleddin Kâmyâr.” [Dergi adı bilinmiyor], n.d.
- Cahen, Claude. Pre‑Ottoman Turkey: A General Survey of the Material and Spiritual Culture and History c. 1071‑1330. Translated by J. Jones-Williams. London: Sidgwick & Jackson, 1968.
- Caferoğlu, Ahmet. “Türk Onomastiği.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, cilt VIII (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1958): 10‑11.
- Çal, Halit. “Çankırı Mevlevihanesi.” Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi 23, no. 23 (2015): 149‑175.
- Demir, Fatih, ve Arslan Durdu. “MYRİOKEPHALON (MİRYOKEFALON) Savaşı Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi.” BELLEK Uluslararası Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi 3, no. 2 (Aralık 2021): 103‑119. https://doi.org/10.52735/bellek.1051332
- Demirkent, Işın. Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118‑1176). Türkçeye çev. Işın Demirkent. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2001.
- Eren, İzbul. “Anadolu Selçuklu Devleti’nde İdârî, Ekonomik ve Sosyal Hayat Üzerine Bir İnceleme.” TroyAcademy 7, no. 1 (2022): 47‑66.
- Gül, Bülent. “Hayvan Adları ile Kurulan Türk ve Moğol Kişi Adları.” Türkbilig 12 (2006): 185‑191.
- Gül, Muammer. “Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri.” Belleten 70, no. 257 (Nisan 2006): 95‑118.
- İbn Bîbî. El‑Evâmirü’l‑Alâ’iyye fi’l‑Umûri’l‑Alâ’iyye (Selçukname) II. Tercüme. Çev. Mürsel Öztürk. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014.
- İbn Bîbî. Selçukname. Çev. Mükrimin Halil Yinanç. İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2007.
- İbnü’l-Esîr. İslâm Tarihi: El-Kâmil fi’t-Târîh (tercüme). Çev. Abdülkerim Özaydın. İstanbul: Bahar Yayınları, 1987–89, Cilt 9-10-11.
- Kesik, Muharrem. Danişmendliler (1085–1178): Orta Anadolu’nun Fatihleri. İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2017.
- Kesik, Muharrem. “Sâdeddîn Köpek.” Türkiye Diyanet Vakfı Âs̱lâm Ansiklopedisi, cilt 35 (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2008): s. 392‑393.
- Koca, Salim. “Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’dan Sonra Türkiye Selçuklu Devleti İdaresinde Ortaya Çıkan Otorite Zâfiyeti ve Emîr Saʿd al-Dīn Köpek’in Selçuklu Saltanatını Ele Geçirme Teşebbüsü.” Gazi Türkiyat (Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi) 1, no. 7 (2010): 65‑97.
- Koca, Salim. “The Battle That Change the Continuum of the History of the Anatolian Seljuks and Defined Its Fate: The Defeat of Kösedağ.” Türkiyat Araştırmaları Dergisi – Journal of Studies in Turkology 37 (2015): 35‑84.
- Kartal, Ahmet. “Anadolu Selçuklu Devleti Döneminde Dil ve Edebiyat.” Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 1, no. 1 (Aralık 2008): 95‑168.
- Köprülü, M. F. “Anadolu Selçuklu Tarihinin Yerli Kaynakları.” Belleten 7, no. 27 (1943): 379‑522.
- Merçil, Erdoğan. “Sipehsâlâr.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2009.
- Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah. Câmiü’d‑Düvel: Selçuklular Tarihi 2 (Anadolu Selçukluları ve Beylikler). Çev./Haz. Ali Öngül. İzmir: Akademi Kitabevi, 2001.
- Ögel, Bahaeddin. Türklerde Devlet Anlayışı. İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2022.
- Önge, Mustafa. “The Relation Between Political Power and Architectural Space in Anatolian Seljuk State: The Case of ‘Sadeddin Khan’.” Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, no. 18 (June 2023): 237‑262.
- Odabaşı, Zehra. “Tâceddin Pervâne (d. ? ‑ ö. 1238) ve Tâcü’l‑Vezir Külliyesi.” Tarihin Peşinde 22 (2019): 481‑505.
- Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî. Câmiʿu’t-Tevârîh (İlhanlılar Kısmı). Çev. Mürsel Öztürk. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2013.
- Tanerî, Aydın. “Candar.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993.
- Togan, Zeki Velidi. Umumî Türk Tarihine Giriş. 2 Cilt Takım. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2024.
- Turan, Osman. Selçuklular Zamanında Türkiye. İstanbul: Neşriyat Yurdu, 1971.
- Turan, Osman. “Celâleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri.” Belleten 12, no. 45 (Ocak 1948): 17‑172.
- Turan, Osman. “Keyhüsrev II.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, cilt VI, s. 620–629.
- Turan, Osman. “Şemseddin Altun‑Aba, Vakfiyesi ve Hayatı.” Belleten 11, no. 42 (Nisan 1947): 197‑236.
- Uyumaz, Emine. “Sultan 1. Alâeddîn Keykubad Zamanında (1220‑1237) Türkiye Selçuklu Devletinin Elçilik İlişkileri.” Tarih Dergisi, sayı 39 (Temmuz 2011): 55‑84.
- Yakuoğlu, Cevdet. “Malazgirt Zaferi ve Anadolu’da Yeni Türk Vatanının Yükselişi.” Kamu Yönetimi Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi 1 (2021): 1–35.
- Yazıcızâde Ali. Tevarîh‑i Âl‑i Selçuk (Oğuznâme‑Selçuklu Tarihi). Haz. Abdullah Bakır. İstanbul: Çamlıca Basım Yayın, 2017.
- Yıldız, Sara Nur. “The Rise and Fall of a Tyrant in Seljuk Anatolia: Saʿd al‑Din Köpek’s Reign of Terror, 1237–8.” In Ferdowsi, the Mongols and the History of Iran: Art, Literature and Culture from Early Islam to Qajar Persia, ed. Firuza Abdullaeva, Robert Hillenbrand and A.C.S. Peacock, 92‑101. London: I.B. Tauris, 2013.
- Yazıcızade Ali (1902), Tevârîh-i Âl-i Selçûk, muhtasar bn Bîbî’nin Osm. çvr., Histoire des Seldjoucides d’Asie Mineure, IV, yay. Th. Houtsma, Leiden.
- Yazıcızade Ali (2009), Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. A. Bakır, İstanbul.






