EkonomiSosyoloji

Servetin Süzme Etkisi

Miras yoluyla ya da bireysel girişimcilik olarak servetin kökeni, toplumlarda sosyal hareketliliğin derecesini, siyasi elitlerin oluşumunu ve devletlerin politik tercihlerinde izledikleri yolları doğrudan etkiler. Forbes’un 2025 verilerini kullanan yeni bulgulara göre, dünya milyarderlerinin neredeyse %67’si kendi çabalarıyla zengin olmuş, %33’ü ise servetlerini miras yoluyla elde etmiştir. Bu sadece sayısal bir dağılım sorunu değil, aynı zamanda yeni ve eski uluslararası güçleri, sınıf oluşumları ve küresel ekonomik yapıların nasıl servet ürettiğini anlamak için önemli bir yorumlama anahtarıdır.

Bu görselde dikkat çeken ilk şey, Çin ve Rusya’da milyarderlerin %97’sinin kendi çabalarıyla zengin olmasıdır. Tarihsel olarak bu oran, Rusya’nın Sovyetler Birliği sonrası oligark sınıfı ve Çin’in 1978 sonrası reformlarının hızlı piyasa mekanizmalarıdır. Rusya’da, enerji, madencilik ve finans sektörlerinin özelleştirilmesiyle yeni süper zengin sınıfı ortaya çıkarken, Çin’de milyarderler, üretimden teknolojiye kadar geniş bir yelpazede birinci nesil sermaye sahipleri olarak ortaya çıkıyor. Burada, Rusya ve Çin’de servet, devlet politikalarının izin verdiği hatlarda birikim olarak birikir ve Batı’daki soyluluk miras yapısından keskin bir şekilde farklıdır. Ve böylece burada servet, siyasi sadakat ve girişimcilik arasında bir gerçeklikle gelir. Ancak, Almanya, İspanya ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinde durum tam tersidir. Alman milyarderlerin dörtte üçü servetlerini miras almıştır. Bu, kapitalizme çok daha erken geçen ülkelerde, servetin bir nesilden diğerine kalıcı hale gelmeye başladığını öğretir. Geleneksel olarak, Sanayi Devrimi’nin doğduğu ülkelerdeki en büyük ailelerin tarımsal mülkleri ve hanedan şirketleri, sadece ekonomik güç değil, aynı zamanda siyasi güç de miras alır. Bugün bile, Alman otomotiv devleri, kimya endüstrisi veya aile işletmeleri, servetin bir sonraki nesle aktarılmasının güçlü örnekleridir. Bu durum, Batı Avrupa’daki sosyal hareketliliğin sınırlarını da yansıtır. Yeni milyarderler yaratmak için fazla bir alan yoktur, ancak miras kalan servet hüküm sürmeye devam eder. Öte yandan, ABD, %73 oranında kendi çabalarıyla zengin olan milyarderlerle hibrit bir modele sahiptir. Bir yandan, Rockefeller’lar ve Kennedy’lerin 100 yıllık zengin ve güçlü servetleri Amerikan siyasi sisteminde hala önemliyken, diğer yandan Silikon Vadisi girişimcileri, sanayi sektörünün ve finans sektörü servetleri Amerikan rüyasının canlı ve hareketli olduğunu kanıtlar. Buradaki temel fark, ABD’nin hem girişimcilik sistemi hem de sermaye piyasası içinde yeni servet yaratmayı teşvik etmedeki yapısal üstünlüğüdür. Ancak bu oran, ABD’nin Çin ile küresel hakimiyet için rekabet ederken güçlü yenilikçi sermayeyi elinde bulundurmaya devam ettiğinin bir işareti olarak da değerlendirilmelidir. Miras veya bireysel başarı yoluyla servet edinmek sadece ekonomik bir veri değil, aynı zamanda ilgili devletlerin tarihsel gelişimi, sosyal hareketlilik kapasiteleri ve jeopolitik yönelimleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu yazımızda, verilerin satır aralarını okuyarak sadece milyarderlerin servetleri hakkında değil, küresel servet merdiveninin tepesine yakın değişikliklerin küresel güç yapılarında nasıl yansıdığını da kısaca değerlendirmeye çalışacağız.

Gelişmekte olan piyasalarda sermaye birikimini incelediğimizde servetin miras alınması için gerekli tarihsel zaman henüz oluşmamıştır. Örneğin, Hindistan’da milyarderlerin %44’ü kendi çabalarıyla zengin olmuştur. Bu sayı Batı’ya göre yüksektir, ancak Çin ve Rusya’nın çok gerisindedir. Bunun nedeni, Hindistan’daki geleneksel iş ailelerinin hala çok güçlü olmasıdır. Ancak, özellikle teknoloji ve dijital hizmetler alanında kendi çabalarıyla zengin olan milyarderlerin ortaya çıkışı, Infosys ve Flipkart gibi şirketlerle Hindistan’ın küresel teknoloji yarışındaki ağırlığını artırmaktadır. Rusya’da bu gelişme farklı bir yöne evrilmiştir. Oligarklar devletle birleşmiş ve jeopolitik bir sermaye modeli ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, Rusya’daki %97 kendi çabalarıyla zengin olma oranı, devlet sayesinde yapılan servet olarak yorumlanmalı ve serbest rekabetçi girişimcilik olarak değil. Çin’de de durum böyledir, ancak milyarderler devlet tarafından tanımlanarak ortaya çıkar ve gerektiğinde devlet tarafından dizginlenir. Jack Ma örneği, milyarder üretme yeteneğinin yüksek olduğunu, ancak siyasi özerkliğin olmadığını gösterir. Ayrıca, herhangi bir yerleşik ekonomide olduğu gibi, kalıcı olan servetler de vardır. Batı Avrupa’da miras yoluyla servet aktarımı son derece yüksektir, %50’nin üzerinde bir servet aktarım oranı vardır ve Almanya (%75), İspanya (%74) ve Belçika (%73) gibi ülkelerde bu oran %70’lerin ortalarına kadar çıkmaktadır. Servet nesiller boyunca birikir; icat yoluyla yaratılmaz. Bunun ekonomi-politik sonucu, çok fazla yenilik yapmanın mümkün olmamasıdır. Bu, AB’nin teknoloji devleri inşa etmekte neden zorlandığını ve teknoloji girişim ekosisteminin ABD ve Asya’nın gerisinde geliştiğini açıklayan sosyo-ekonomik yapıdır. Ancak ABD’de resim farklı görünmektedir. %73 oranında kendi çabalarıyla zengin olan servetle ABD, yeni servet yaratma yeteneğine sahip bir ulustur, ister Silikon Vadisi, ister Hollywood, ister Wall Street, ister biyoteknoloji olsun. Bu, ABD’nin dünyada zirvede kalması için vazgeçilmez bir dinamizmdir. ABD’nin, Çin’in hızlı yükselişi, Rusya’nın enerjiye dayalı gücü ve Avrupa’nın miras kalan ve geleneksel serveti karşısında eğer yenilikçi sermaye üretimi olmasaydı başka neye sahip olabilirdi?

Buradaki en önemli nokta, yüksek kendi çabalarıyla zengin olma içeriğinin bir ülkenin jeopolitik esnekliği ile ilişkili olduğudur. Yüksek kendi çabalarıyla zengin olma oranı, girişimcilik ve sosyal hareketlilik konusunda olumlu bir görüşü teşvik eder, bu da toplumun yumuşak gücünün bir parçasıdır. Çin’in dünya çapındaki teknoloji resmi (Kuşak ve Yol Dijital Projeleri) ve ABD’nin yapay zeka veya uzay yarışında diğerlerini önde ya da geride bırakması aslında bu sermaye yapımının bir parçasıdır. Buna karşılık, miras temelli servet bölünmesi ekonomiyi istikrara kavuşturabilir, ancak yenilik kısıtlanabilir.  Hala dünyanın önde gelen ekonomik güçleri arasında yer alan Almanya ve Fransa gibi ülkelerin, günümüzde teknoloji alanında ABD veya Çin gibi ülkelerin gerisinde kalması şaşırtıcı değildir. Son olarak, miras yoluyla servet dağılımı, toplumda eşitsizliği artırarak siyasi popülizmi de körükler. Bu yapı, Avrupa’da sağcı popülist hareketlerin son zamanlarda ortaya çıkışını da belirler. Küresel milyarder servetinin miras ve koleksiyoncular arasında mekansal dağılımı, bireysel servet hikayelerini gösterir, ancak aynı zamanda devletin gelişiminin, sosyal sınıf yapısının ve jeopolitik yönelimin tarihsel izidir. Çin ve Rusya’da olduğu gibi, kendi çabalarıyla zengin olma oranının çok yüksek olduğu yerlerde, ekonomik canlılık ve kısa vadede yeni sermaye üretim kapasitesi ortaya çıkar, ancak uzun vadede istikrar veya devlet aygıtı kontrolü zayıflığına yol açar. Öte yandan ABD, girişimci ekosistemi aracılığıyla hem yeni servet yaratır hem de bu fonları küresel jeopolitik çıkarlarına yönlendirir. Avrupa’da, servet kalıcılığı istikrar sağlar, ancak yenilikte geride kalır. Önümüzdeki yıllarda, yeni milyarderler daha çok Asya’da ve özellikle teknoloji ve yapay zeka sektörlerinde yoğunlaşacak ve küresel sermaye haritasını yeniden tanımlayacaktır. Avrupa’da nesiller arası servet değişimi nedeniyle siyasi popülizm riski vardır. ABD, bu süreçten yenilik üretebildiği sürece hegemonik kalır. Jeostratejik açıdan bakıldığında, kendi kendine üretilen sermaye üretme yeteneği, 21. yüzyılın en önemli güç parametresi olarak kanıtlanmaktadır. Kısacası, Forbes’un 2025 verilerinin ortaya koyduğu milyarder dağılımı, sadece dünyanın en zengin insanlarının bir portresi değil; küresel düzenin ekonomik ve jeopolitik haritasıdır. Servetin kökeni, devletlerin geleceğini ve toplumların eğilimini şekillendirecektir.

Visited 53 times, 1 visit(s) today

Close