EğitimEkonomi

Kalkınmada Bilimin Yeri

Bilim ve Üniversitelerin Stratejik Konumu

Bilim, sürdürülebilir kalkınmanın yalnızca destek unsuru değil, doğrudan belirleyicisidir. Üniversiteler; bilgi üretimi, insan kaynağı yetiştirme, yenilik (inovasyon) oluşturma ve bölgesel gelişimi hızlandırma kapasitesiyle, modern devletlerin rekabet gücünü şekillendiren temel aktörler hâline gelmiştir. Ancak “bilimin kalkınmadaki rolü” tartışmalarında, genellikle nicel göstergeler (GSYH katkısı, istihdam, patent sayısı vb.) öne çıkarılır. Oysa niteliksel unsurlar –akademik özgürlük, araştırma ekosisteminin adaleti, bölgesel denge– de en az bu göstergeler kadar belirleyicidir. Etkin bir bilim politikası, bu iki boyutu birlikte ele almalıdır.

Üniversitelerin Yerel ve Ulusal Ekonomiye Katkısı

Yükseköğretim sektörü, Avrupa’da ve OECD ülkelerinde ekonomik ölçekte büyük bir sektör hâline gelmiştir. Birleşik Krallık örneğinde 2022 yılı itibarıyla yükseköğretim kurumları yaklaşık 130 milyar sterlinlik katma değer üretmiş, yaklaşık 800 bin kişilik istihdamı doğrudan veya dolaylı olarak desteklemiştir. Türkiye’de ise Yükseköğretim Kurulu verilerine göre üniversiteler, 2023 yılında kamu Ar-Ge harcamalarının yaklaşık %44’ünü üstlenmiş, 250 bine yakın akademik personel ile ülke genelinde bilimsel üretimin merkezinde yer almıştır. Ancak bu katkının niteliği şehirler arasında eşit dağılmamaktadır. Büyükşehirlerdeki araştırma üniversiteleri ekonomiye yüksek katma değer üretirken, taşra üniversitelerinin çoğu yerel sanayiyle zayıf bağlantılar ve kaynak yetersizliği nedeniyle potansiyelini tam kullanamamaktadır. Politika açısından öncelik, bölgesel bilim altyapısının dengelenmesi ve yerel kalkınma odaklı üniversite-sanayi modellerinin desteklenmesi olmalıdır.

Avrupa Deneyimi: LERU Modelinden Çıkarılabilecek Dersler

Avrupa Araştırma Üniversiteleri Ligi (LERU), 23 seçkin üniversiteyi bir araya getirerek 2022 itibarıyla yaklaşık 100 milyar avro düzeyinde ekonomik katkı ve 1,3 milyon istihdam yaratmıştır. Ancak bu modelin başarısı yalnızca finansal değil, sistematik politika desteğine dayanmaktadır. Üye ülkelerde üniversiteler özerktir ve araştırma fonları uzun vadeli planlarla garanti altına alınır. Teknoloji transferi mekanizmaları (TTO, teknopark, inovasyon fonu) yasal güvence altındadır. Kamu yatırımları, kısa vadeli Ar-Ge değil, bilimsel ekosistem inşası odaklıdır. Türkiye’de benzer bir başarıyı yakalamak için, “araştırma üniversitesi” statüsünü alan kurumların süreklilik, bütçe istikrarı ve performans ölçütü açısından daha güçlü biçimde desteklenmesi gerekir.

İnsan Sermayesi Politikaları: Eğitimi Ekonomik Göstergenin Ötesine Taşımak

İyi eğitim almış bireylerin kalkınmadaki rolü tartışmasızdır. Fakat eğitim politikaları yalnızca iş gücü piyasasının taleplerine göre şekillendiğinde, uzun vadeli inovasyon kültürü zayıflar. Bugün Türkiye’de yükseköğretime erişim oranı artarken, mezunların istihdam uyumu ve üretkenliği beklenen seviyeye ulaşmamıştır. Bunun temel nedeni, programların yenilik odaklı ve disiplinler arası tasarlanmamış olmasıdır. STEM eğitiminin yanı sıra eleştirel düşünme, etik ve sürdürülebilirlik dersleri müfredata entegre edilmelidir. Üniversite mezunlarının sadece “nitelikli iş gücü” değil, aynı zamanda bilimsel farkındalığı yüksek vatandaşlar olarak yetişmesi hedeflenmelidir. Yaşam boyu öğrenme programları ve teknik dönüşüm bursları ile iş gücü yenileme eğitimleri teşvik edilmelidir.

Fizik Temelli Sanayi ve Yüksek Teknoloji Ekosistemi

Fizik temelli sanayi; yarı iletkenler, ileri optik sistemler, nükleer teknoloji, uzay ve telekomünikasyon gibi stratejik alanları kapsar. Avrupa’da bu sektör 2023 itibarıyla yaklaşık 20 milyon kişiye istihdam sağlamış ve GSYH’nin %12’sine karşılık gelen katma değer üretmiştir. Türkiye’de bu oran henüz %2’nin altında seyretmektedir. Üniversitelerin fizik, malzeme bilimi ve mühendislik bölümleri, endüstri kümelenmeleriyle entegre merkezlere dönüştürülmelidir. Fizik temelli sektörlerdeki yatırım teşvikleri, yalnızca üretime değil, yerli Ar-Ge ve sürdürülebilir üretim standartlarına bağlı kılınmalıdır.

Sonuç

Üniversiteler ve bilimsel araştırma sistemleri, Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkışının temel anahtarıdır. Ancak bunun için “nicelik artışı” değil, kalite, süreklilik ve sistem bütünlüğü gereklidir. Bilimsel özerkliğin garanti altına alınması, bölgesel bilim merkezlerinin kurulması, bilimsel etki ölçütlerini çeşitlendirilmesi, uzun vadeli finansman sağlanması, fizik temelli ve stratejik sanayilere odaklanılması, bilimin kalkınma politikası merkezine konulması gerekmektedir. Bilimin etik, ekolojik ve toplumsal boyutlarıyla birlikte düşünülmesi ve sadece ekonomik büyümeyi hızlandırması değil sürdürülebilir kalkınma üretebilir hale getirilmesi gereklidir. Türkiye’nin önündeki fırsat, bilimi yalnızca üretken değil, kapsayıcı bir kalkınma aracı hâline getirmektir.

Visited 42 times, 1 visit(s) today

Close