9:47 am Dış Politika, Emrah Gülsunar, Siyaset • Bir Yorum

Rusya’nın Otoriter Siyasal Sistemi ve Türkiye

Rusya’nın Otoriter Siyasal Sistemi ve Türkiye

Benim de içinde bulunduğum birçok siyaset yorumcusu birkaç yıldır Türkiye’deki siyasal sistemin gitgide daha fazla Rusya’daki sisteme benzediğine işaret ediyor ve muhalefetin buna dur diyebilmesi için çözümler öneriyor.

Gerçekten de son genel seçimden sonraki süreçte muhalefet partileri içerisindeki dağınıklığa, Cumhur İttifakı seçime tek parça girerken muhalefetin ayrı ayrı girmesine baktığımızda Türkiye’nin artık fiilen Rusyalaştığını söylemek yanlış olmaz.

Peki, Rusya’da tam olarak nasıl bir sistem var? Putin’in tek adamlığına dayalı otoriter bir sistem olduğunu biliyoruza ama bu sistemin detayları neler? Bu yazıda kısaca bunu anlatacağım. Şimdiden söyleyim, okurken sürekli “bu aynı Türkiye’de de böyle oldu” diyeceksiniz.

Denge-denetimin yok edilmesi

Sovyetler Birliği 1991’de dağıldığında Rusya kısmen demokratik bir ülke haline geldi. Elbette halen gelişmiş demokrasilerden uzak bir sistem olmakla beraber çok partili bir siyasal rejim ve kuvvetler ayrılığının kısmen var olduğu kurumsal bir devlet yapısı vardı.

Ancak 1999-2000 dönümünde Putin’in devlet başkanı olmasıyla beraber işler adım adım değişti.

Akademik demokrasi ölçümlerinin net bir şekilde gösterdiği üzere, Putin’in devlet başkanı olmasıyla beraber 2000’li yıllarda Rusya’da demokrasi hızla geriledi. Güç ve yetki gittikçe daha fazla yürütme erkinde yani Putin’in liderliğinde toplanmaya başladı.

Zayıf da olsa var olan denge ve denetim mekanizmaları ya birer birer yok edildi ya da rejimin hegemonyası altına alındı.

2010’lu yıllara gelindiğinde Rusya’da siyasal sistem artık seçimle iktidar değişiminin mümkün olmadığı tam otoriter bir yapıdaydı. Halen de böyle olmaya devam etmekte.

Türkiye ise Putin’in yerini Erdoğan alacak şekilde benzer bir dönüşümü 2010’lardan itibaren yaşamaya başladı.

“Rejim içi” ve “rejim dışı” muhalefet

Bugün Rusya’da halen çok partili bir siyasal sistem var. Ancak bu sistem tamamen kağıt üzerinde.

Putin’in Birleşik Rusya ve Tüm Rusya Halk Cephesi gibi partileri dışında da muhalefet partileri olmakla beraber bu partiler büyük oranda göstermelik. Fiiliyatta iktidara gelmeleri kesinlikle mümkün değil.

Bu “muhalefet” partileri belirli sınırlar içerisinde iktidara muhalefet edebilirler ancak rejimin parametrelerinin dışına çıkmaları asla söz konusu olamaz. Bu şekilde rejim içindeki asıl görevleri daha çok demokrasi varmış görüntüsü vererek rejimin meşruluğunu arttırmak.

Dolayısıyla Rusya’da bir “rejim içi” bir de “rejim dışı” muhalefet var. Gerçek muhalefet rejim dışında ve bu muhalefet devlet sisteminde yer almıyor.

Rejim dışı muhalefet üzerindeki devlet baskısı oldukça yoğun. Gerçek muhalefet liderlerinin sudan sebeplerle seçimlere girmesinin engellenmesi, hapse atılması hatta suikaste uğramaları sık görülebilmekte.

Aynı şekilde sokak protestolarına karşı yoğun polis şiddeti var ve insan hakları ihlalleri oldukça yaygın.

Yandaş kapitalizmi

Rusya’daki siyasal sistemi anlayabilmemiz için elbette ki ondan ayrı düşünemeyeceğimiz ekonomik sistemi de anlayabilmemiz gerekiyor.

Rusya’da son derece yoğun bir yandaş kapitalizmi var.

Yandaş kapitalizmi az veya çok tüm ülkelerde olabilmekle beraber Rusya gibi ekonomisi doğal kaynak ihracatına dayalı otoriter rejimlerde çok daha yoğun görülüyor. “Beşli Çete” gibi tanımlamalarda ifadesini bulduğu üzere Türkiye’de de yandaş kapitalizmi oldukça baskın.

Rusya’da doğal gaz ve petrol ihracatından edinilen ekonomik rantın yönetimi siyasal ve ekonomik sistemin belkemiğini oluşturur.

Bu rantın yönetiminde “oligarklar” adı verilen varlıklı ekonomik elit kilit bir rol oynar.

Oligarklar 1990’larda sosyalist ekonomiden kapitalist ekonomiye geçiş sürecinden gerçekleştirilen usulsüz özelleştirmeler sonucu zenginleşmiştir.

2000’lerde Putin sistemi yavaş yavaş ele geçirirken hem kendi yeni oligarklarını yaratmış hem de mevcut oligarkları rejime sadık hale getirilmiştir. Sadık olmayanlar “hastane camından atıp intihar süsü verme” gibi vahşi yöntemler dahil çeşitli biçimlerde tasfiye edilmiştir.

Rusya’nın ekonomi-politik sisteminde doğal kaynaklardan edinilen ranttan aslan payını rejim yanlısı oligarklar alır. Bu pay alma karşılığında da mevcut siyasal rejimi çeşitli biçimlerde desteklerler. Dolayısıyla devletle oligarklar arasında rejimin sürekliliğinden iki tarafın da fayda gördüğü bir al-ver ilişkisi vardır. Tıpkı “Beşli Çete” ile Erdoğan yönetimi arasında olduğu gibi.

Ne var ki bu derece bir yandaş kapitalizminin ekonomiye ciddi zararları da vardır. En başta yolsuzluk ve verimsizlik oldukça yüksektir. Ayrıca liyakat sisteminin büyük ölçüde ortadan kalkması Rusya’daki kalifiye orta sınıfın yurt dışına beyin göçünü önemli ölçüde arttırmıştır.

Putinizm

Ana hatlarını bu şekilde özetlenebilecek Putin’in liderliğindeki bu siyasal ve ekonomik sistem bugün “Putinizm” olarak anılmaktadır.

Net bir doktrini olmamakla beraber Putinizm pratikte lider-merkezli, devletçi, ideolojik olarak milliyetçi ve muhafazakardır. Neredeyse tüm milliyetçi ideolojilerde olduğu gibi “Rusya’nın özgüllüğü” tezine dayanır.

Dış politikada ise yayılmacıdır. Eski Sovyet ülkelerinde hegemonya kurma peşindedir.

Ayrıca Putinizm şaşırtıcı olmayan bir şekilde Batılı liberal-demokrasiye ve onun değerlerine düşmandır. Bu düşmanlığı Putin kendi konuşmalarında sık sık dile getirir.

Türkiye’nin Rusyalaşması

İşte, 2010’lu yıllardan beri zaten emarelerini ciddi ölçüde gördüğümüz üzere, bugün Türkiye’deki siyasal sistem böyle bir yapıya büründürülmeye çalışılmaktadır.

Türkiye, bugün halen bir Rusya değil. İş adamları henüz hastane camlarından atılmıyor ama Osman Kavala örneğinde gördüğümüz üzere yok yere yıllarca hapiste tutulabiliyor. Erdoğan’a doğrudan rakip olabilecek İmamoğlu gibi siyasetçiler belki hapse atılmıyor ama “siyaset yasağı” sopası ile önleri kesilmeye çalışılabiliyor. Ya da Kürt siyasetçiler doğrudan hapse atılabiliyor.

Diğer bir deyişle, Türkiye henüz Rusya değil ama Rusya olmanın eşiğinde.

Son genel seçimden sonra “bundan sonra daha ne değişebilir ki” diye düşünenler bir kez daha düşünmeli. Bu seçimde İstanbul ve Ankara Cumhur İttifakı’na geçerse Türkiye medeni dünyadan koparak Rusya gibi olmaya doğru büyük bir adım daha atmış olacak.

Visited 463 times, 1 visit(s) today

Close