Siyaset

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Entelektüel Denemeleri

T24 isimli sitede Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yazılan “Yeni Dünya Düzenine Doğru” başlıklı yazısı kamuoyunda ilgi, şaşkınlık ve kızgınlık gibi karışık tepkilerle karşılandı.

Yazı, İtalyan Marksist siyasetçi ve kuramcı Antonio Gramsci’nin “eskinin öldüğü ama yenisinin doğmadığı” şeklindeki ünlü sözüyle başlıyor.

Gramsci 1937’de öldüğüne göre bu sözü söylemesinden hayli uzun bir zaman geçtiği anlaşılıyor. Gramsci bu sözü kapitalist sistemin çöküşüne dair sarf etmişti ancak tarih onun öngördüğü gibi cereyan etmedi.

Kılıçdaroğlu’nun öngördüğü gibi de gerçekleşmedi aslında, Gramsci’nin entelektüel yönü bir yana, filozofun Kılıçdaroğlu’yla tek ortak noktası bu olabilir.

Muhaliflerin en kuvvetli olduğu 2023 genel seçimini şahsi ihtiraslarıyla kaybederek sadece tarihe geçti. Şimdi de türlü yollarla partiyi geri almaya çalışıyor. Politika tiryakiliği ile hazmedilemeyen yenilgilerin toplamı sanırım insanı çok derinden etkiliyor.

Kılıçdaroğlu Gramsci’nin eserlerini okumuş mudur yoksa bu sözü bir yerlerden duyup da yazmış mıdır? Ya da bu yazıyı Kemal Kılıçdaroğlu mu yazmıştır? Benim tahminim yazının başka biri tarafından yazılmış olma ihtimalinin daha kuvvetli olduğu yönünde.

Bugüne kadar kendisinin entelektüel yönünü hiç göremedik. Tavsiye ettiği tek kitabın “Saklı Seçilmişler” isimli akademik değeri olmayan popüler bir kitap olduğunu hatırlıyoruz. Bizdeki siyasetçiler arasında kitap tavsiye edene pek rastlanmadığı için Kılıçdaroğlu’nu mazur görmek mümkün ancak bu entelektüel deneme nereden icap etti sorusu hâlâ cevabını bekliyor.

Politikacıya entelektüellik pek yakışmaz zaten oldum olası garip durur ve haddizatında bu işlerin doğası birbiriyle çelişir. Birisi güç temelli pratikten diğeri bilgi ve anlama çabasıyla teoriden kurulur. Kendisi bu çabaya neden giriyor bilinmez zira politikacının kendini entelektüel gösterme çabası daha da iğreti duruyor. Belki de bu yüzden başarısız oldum demeye çalışıyordur yani entelektüel olduğum için siyasetçi olamadım der gibi alter bir bilinçdışı seziliyor.

Tarihte hem entelektüel hem politikacı olan ender isimler de görülür. Robespierre bunların başında gelir, yarattığı devrimci politikalarla 20. Yüzyılın başında neredeyse tüm politikacıları derinden etkilemiştir. Atatürk bir Robespierre hayranıdır mesela.

Troçki de benzer şekilde entelektüel bir politikacı sayılabilir, politikalarıyla Sovyetler ‘de büyük bir kırılma yaratmıştır. Amerika’nın kurucu babalarından George Washington ve Thomas Jefferson da öyleydiler.

Kılıçdaroğlu’nun ise hem entelektüel olmadığı hem de siyasetçi olamadığı en azından maşeri vicdanda alenen bilinen bir hakikat olarak duruyor.

Yazı küreselleşmenin tarihiyle devam ediyor. Neredeyse otuz yıldır tartışılan ve artık kabak tadı vermiş küreselleşme tartışmalarının mala davara faydası ne bu da anlaşılamıyor.

Yazar yeni bir iddia, teori mi ortaya atıyor? Bilinen tartışmalardan bir özet geçiyor sadece ama entelektüel bir iddia sahibiyim demek için referanslar uzadıkça uzuyor.

Ulus devletler, küreselleşme ve demokrasi ilişkisi Dani Rodrik’e atıfla tartışma konusu yapılıyor. Yazı, klas bir iktisat tarihçisi olan Marksist kökenli Eric Hobsbawm’ın biz üniversitedeyken Ankara’daki Dost Kitabevi tarafından yayınlanan üçlemesinden bir alıntıyla entelektüel bir forma büründürülmeye çalışılıyor.

Hobsbawm’ın kitabını okuyalı yaklaşık yirmi beş sene olmuştur, belki de Kılıçdaroğlu’nun yeni haberi olmuştur, bilemiyoruz.

Yazının sol perspektifli bakış açısı, Türkiye’ye dair güncel bağı kurmaya gelince sağ ve liberal hatta güvenlikçi bir biçim kazanıyor.

“İç cepheyi güçlendirmek” gibi sağcıların sevdiği klişe bir cümle tekrar ediliyor ve hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi liberal kökenli olduğu kabul edilen değerlerin tesis edilmesi gerektiği ilave ediliyor.

Çok boyutlu dış politika önerisinde bulunan yazar, bunu kime öneriyor anlaşılmıyor. Yeniden ana muhalefet partisinin genel başkanlık koltuğuna oturarak bu önerileri hayata geçireceğini mi vadediyor?

Yazı yine son yıllarda gündeme gelen bir tartışmayla çok kutuplu dünya düzeni muhabbetiyle sona yaklaşıyor.

Hobsbawm, Rodrik, Gramsci okuyan, dünyanın geçmişine hâkim, geleceğini öngörebilen ve memleketini bu konularda uyaran politikacı profili çizme denemesinin kamuoyunda pek karşılık bulmadığı, yazının muhalif ve sol çevrelerde dahi alayla karşılandığı ve iktidara dönük mesajlar içerdiği yönünde eleştiriler yapılıyor.

Tekaüde ayrılma taleplerine direnerek, tükenmiş seçmen desteğine rağmen koltuk hırsıyla hareket ettiği yönünde kuvvetli inanç beslenen yaşlı bir politikacının yazısı, bize geçmişte okuduğumuz yazarları bir kez daha hatırlatmanın ötesinde yeni bir şey sunmuyor.

Elbette sunduğu bir şey daha var: Emekli olmak gerekiyorsa artık emekli olmaktan daha iyi bir seçenek kalmadığı içindir ve bunu ertelemek ya da ötelemek sadece ahvali kötüleştirir.

Visited 128 times, 1 visit(s) today

Close