Siyaset

“BİLİNMEYEN DİLDE” TWEET

“Terörsüz Türkiye” adıyla başlayan çok bilinmeyenli bir denklem halinde ilerleyen süreç yine ilk çözüm sürecinde olduğu gibi Türkiye’nin ve Türklerin sinir uçlarına basmaya devam ediyor.

Teröristbaşı Öcalan’ın siyasi aktör gibi muhatap alınması, “maksimalist taleplerle” millî devletin temellerinin hedef alınması, TBMM’de şehitlere “ceset” denmesi, TBMM salonlarında teröristbaşı lehine sloganlar atılması, İmralı’ya mekik dokunması ve siyasilerin radikal söylemleri gerçekten can sıkıyor.

Sürecin yürütülmesi için kurulan “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adlı yapı yasal, anayasal ya da TBMM iç tüzüğünün herhangi bir hükmüne dayanmadan faaliyetlerini sürdürüyor. TBMM Başkanı da bu yapıya başkanlık yapıyor. Tamamen TBMM Başkanının TBMM yerleşkesindeki idari yetkilerine dayanarak salon ve personel tahsisi ile şekillenen ve katılan partilerin meşruiyet kaynağı olduğu bu yapının bazı üyeleri 17 Ekim’de Diyarbakır’daydı. Yapı diyorum çünkü mevzuatımız, TBMM’de bir komisyonun nasıl kurulacağını açıkça belirlemektedir. Bu yapı hiçbir mevzuata uygun değildir. Bu sebeple de sadece “tavsiye” kararı alacağı ilan edilmiştir.

Yapının üyeleriyle birlikte Dicle Üniversitesinin 2025-2026 Akademik Yıl Açılış Töreni’ne katılan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, burada yaptığı konuşma ve sonrasında yaşananlar ile sinir uçlarımıza dokunmaya, can sıkmaya devam etti.

TBMM resmi hesabından yapılan bir paylaşım bütün gözlerin TBMM Başkanı Kurtulmuş’un konuşmasına çevrilmesine yetti.

TBMM resmi hesabından yapılan paylaşım aynen şu şekildeydi:

Türkçe açıklaması verilmeyen Kürtçe ifadeler ve Numan Bey’in Kürtçe konuşması, altyazısız olarak TBMM’nin resmi hesabından yayınlanmıştı.

TBMM Başkanı elbette konuşmalarında Kürtçe ifadeler kullanabilir. Başka diller de kullanabilir. Hatta bunlar Türkçe açıklamaları eklenerek TBMM Başkanı Kurtulmuş’un şahsi sosyal medya hesaplarından da paylaşılabilir. Ancak TBMM’nin yani Türkçe dışında bir faaliyet dili olmayan kurumun, Türkiye’nin gazi yasama organının resmi hesabından bu paylaşılamaz. TBMM resmi hesabı ancak uluslararası kamuoyuna yönelik açıklamalarını Türkçeden sonra gelmek üzere farklı dillerde yapabilir.

İlk defa Türkçe tercümesi bile olmayan, Kürtçe ifadeler TBMM’nin resmi bir yayınında yer aldı.

Bildiğim kadarıyla TBMM resmi hesabından uluslararası bildiriler dışında Türkçe dışında hiçbir dil bugüne kadar kullanılmamıştı.

TBMM resmi hesabından Türkçe olmayan ifadelerin paylaşılması açıkça TBMM faaliyetlerinde Türkçe dışındaki dilleri kullanımına zemin hazırlama amacı taşımaktadır. Bu asla kabul edilemez.

Bugün Kürtçe tweet atanlar yarın Kürtçe tutanak da tutar, Kürt dilli stenograf (TBMM’de tutanakları yazan personel) da istihdam ederler.

Bu ulus devlet açısından da resmi dil mantığı açısından da asla kabul edilebilir değildir.

TBMM’nin her mecradaki dili Türkçe olmalıdır.

TBMM üyeleri de Türkçe dışında bir dil kullanmamalıdır.

Numan Bey bununla birlikte konuşmasında Selahaddin Eyyubi’yi “Selahaddin-i Kürdi” olarak anmış. Selahaddin Eyyubi’yi “Kürdi” olarak nitelemenin anlamı yoktur. Tarihte nesebi sürekli tartışma konusu olmuş bir devlet adamını böyle bir etnik aidiyetle tanımlamak asla iyi niyetle açıklanamaz. TBMM Başkanının böyle bir tartışmalı meselede taraf olması da iyi niyetle açıklanamaz.

“Diyarbakır’a gittik, böyle konuşalım” gibi bir mantıkla yapılıyorsa da bu da devlet adamlığı değil, kasaba siyasetçiliğidir. TBMM Başkanına asla yakışmaz.

Kurtulmuş, konuşmasında Sultan Alparslan’ı Türklerin temsilcisi Selahaddin Eyyubi’yi Kürtlerin temsilcisi olarak sembolleştirip kendince bir birlik, beraberlik retoriği kurmuştur.

Kurtulmuş üstüne şöyle bir ifade kullanmış: “Türkiye’nin tarihi Türklerin tarihi olduğu kadar Kürtlerin de tarihidir.”

Bu yaklaşımlar tarihi eğip bükmekten başka bir şey değildir. Kürtlere de bir faydası yoktur. Kürtler oldukları gibi kabul edilmesi gereken bir toplumken kendilerine tarih yaratılmaya ve etnik ayrım üretilmeye çalışılmaktadır. Üstüne bir de tarihçiler tarafından tenkide maruz kalmaktadırlar.

Yaşadığımız bu coğrafyaya “Türkiye” adının verilmesi bu coğrafyaya Türklerin kattığı değer sebebiyledir. Baskın kültür de medeniyet de devlet geleneği de Türklere aittir.

Hatta Selahaddin Eyyubi’nin ordusuna “Türk ordusu” devletine de “ed-Devletü’l-etrak (Türklerin devleti)” dendiği pek çok kaynakta geçer.

Bu demek değildir ki, Kürtler buraya hiçbir şey katmamıştır. Elbette ki Kürtler bu coğrafyaya pek çok şey katmıştır. Konumuz zaten bu değil.

Belki konuşmadaki tek haklı cümle ise şudur: “Sultan Alparslan’ın uygulamalarıyla Selahaddin-i Kürdi’nin yönetiminin uygulamaları neredeyse birbirine birebir benzeyen uygulamalardır.” 

Benzer çünkü iki devlet adamı da aynı kaynaktan yani Türk medeniyeti ve Türk devlet geleneğinden beslenmiştir.

Selahaddin Eyyubi’nin etnik kökeni tartışmalıdır. Etnik kökeni tarihsel olarak benim açıkça meselem değildir.

Bin yıldır ittifak edilememiş Selahaddin Eyyubi’nin nesebi konusunu bu kısa yazıda kanıtlayacak da değilim.

Benim meselem Selahaddin Eyyubi’nin etnik kökeni ne olursa olsun bir Türk devlet adamı olmasıdır.

Siyasal amaçları için tarihi eğip bükmek, Türkiye Cumhuriyeti’nde ulus devleti esnekleştirmeye çalışmak, Kürtleri tarihte hiç olmadıkları bir pozisyona koymak, tarihi şahsiyetleri yaşadıkları dönemde temsil etmedikleri şeyleri temsil ediyormuş gibi göstermek asla iyi niyetli işler değildir.

Türklüğün kapsayıcılığını, medeniyet üreten geçmişini yok saymak ve Türklüğü etnik bir grup haline getirmeye çalışmak da büyük hezeyanlardır.

Sosyal medya paylaşımıyla nabız ölçen siyaset mühendisleri çok tehlikeli bir alanda hareket etmektedir.

Tarih Türk’ün aleyhinde hareket edenlerin mağlubiyetleri ve bozgunlarıyla doludur.

***

Başlıkta “bilinmeyen dil” ifadesini kullanmamın sebebi, TBMM resmi hesabından yapılan paylaşımdan sonra gerek medyada gerekse de sosyal medyada bu kavrama sıkça atıf yapılmasıdır.

Toplumda TBMM Genel Kurulu’nda Kürtçe konuşulduğunda bunun tutanaklara “bilinmeyen dil” diye geçtiği düşünülür. Buna atıf yapmak istedim.

Hatta siyasal Kürtçülüğün temsilcileri hala bu kavram üzerinden tartışma üretmektedir.

Resmi dilimiz Türkçe olduğu için TBMM de bütün faaliyetlerini Türkçe yürütmek durumundadır. TBMM Genel Kurulu’nda Kürtçe ya da bir başka dilde yapılan konuşmalar tutanaklara geçmez.

2008 yılına kadar “Bilinmeyen bir dil” ya da “Türkçe olmayan bir dil” ifadeleri dipnot olarak verilmekteydi. 2008’den bu yana ise Türkçe dışında dillerde yapılan konuşmalar (x) ile işaretlenip “Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime/kelimeler ifade edildi” dipnotuyla veriliyor. Yabancı devlet adamlarının konuşmaları da tutanaklara Türkçe olarak çeviri şeklinde yerleştiriliyor.

Kürtçe de saygıdeğer bil dil olarak elbette bilinmeyen dil değildir. Böyle nitelenmesi de doğru değildir. Anadil olarak kullanımı doğal akışında serbest bırakılmalıdır. Zaten serbesttir de.

Ancak buradaki mesele farklıdır.

Bugün TBMM sosyal medya hesabıyla yoklanan nabzın sahipleri, basılan sinir uçları her mecrada gerekli tepkiyi göstermezlerse, yeni hedef Türkçenin resmi dil statüsü olacaktır. Kürtçenin resmi kullanımının önü açılacaktır.

Rahmetli Nevzat Kösoğlu’nun dediği gibi “Dil ikileşsin, devlet, bayrak ikileşsin denir ise eğer; kimse kusura bakmasın kılıç oynar!”

“Terörsüz Türkiye” diye yola çıkanlar bu siyasetle devam ederlerse, kavramın içini boşaltacaklarını, ülkemizde yeni gerilim alanları inşa edeceklerini unutmamalıdırlar.

Visited 106 times, 1 visit(s) today

Close