Edebiyat

Edebî Estetiğin Zirvesine -Safiye Erol’a-

“- O kadar ki, hürriyetimi, ne de olsa tahdîd edecek diye, şöhretten bile korkuyorum…”

(Erol, Safiye 2021:51)

Bana göre Safiye Erol ile ilgili, kendisini en güzel anlatan ifâdesi bu. 1949 yılında Edebiyât Âlemi adlı dergi, Safiye Erol ile güzel bir röportaj yapmıştı. Safiye Erol’a en çok neye düşkün olduğunu soran muhabire, hürriyet ve istiklâle düşkün olduğunu söylemiş ve ne kadar önem verdiğini göstermek için de “şöhretten bile korkuyorum” demişti.

Şöhretten bile korkmak… Çağımız insanı için ne kadar yabancı bir söz. Şöhret uğruna bütün değerlerini kenara atan, ânlık şöhret için her şeyi yapanlar için elbette, anlaşılması imkânsız bir ifâde.

Safiye Erol, çok yönlü bir insan. Bir yanıyla klasik Arap şiirinden derlediği bitki isimlerini ele aldığı doktorasıyla, Münih Üniversitesinden doktor unvânı alan bir filolog; bir yanıyla hikâyeleri ve eşsiz romanlarıyla muazzâm bir edebiyâtçı ve bir yanıyla da sessiz bir Rıfâî mutasavvıfı… Yazıya giriş olarak ele aldığım cümlesi ise bir yanıyla edebî şâheser, bir yanıyla da tam bir Melâmîmeşreb bir ifâde…

Bununla birlikte kendisinin şöhretten korkması, aslında tanınırlığını da etkilemiştir. Meselâ kendisinin en önemli eseri olan ve bana göre Türk edebiyâtının da zirvesi olan Ciğerdelen, ikinci baskısını, ilk baskısı yayınlandıktan ancak 28 yıl, yazarının ölümünden ise 10 yıl sonra, 1974 yılında görmüştür. Maâlesef, hiçbir eserinin ikinci baskısını görememiştir.

* * *

Ben, Safiye Erol adını ilk olarak Atsız’ın Ruh Adam eserini okurken gördüm. Atsız, Güntülü’nün ağzından, müthiş bir Safiye Erol yorumu yapmıştır.

“Roman konusunda galiba biraz müşkilpesendlik ediyorum efendim. Manzumeler kısa olduğu için tesiri ânî ve kuvvetli oluyor. Roman uzun olduğundan herhangi bir yerindeki aksaklık, kuvvetli taraflarının tesirini gideriyor ve ben hissî hareket ettiğim için onun güzel ve kuvvetli kısımlarını inkâr ediyorum. Bu yüzden, en çok beğendiğim roman, bir kadın romancının o kadar tanınmamış bir eseri oldu efendim.” (Atsız, Hüseyin Nihal, 2023:44)

Burada Atsız, Güntülü karakteri üzerinden Safiye Erol’un edebî estetiğini övüp, en çok beğendiği roman olduğunu söylerken, “bir kadın romancının o kadar tanınmamış bir eseri olduğu”nu söyleyerek de, yazının girişinde belirttiğim sözün benzerini ortaya koymaktadır. Devâmında da Safiye Erol ve Ciğerdelen’in adını açıkça vermektedir.

“- Safiye Erol’un Ciğerdelen’i efendim. Bilmem ki bana hak verecek misiniz?

Ayşe geniş bir nefes aldı ve gülerek:

– Sana tamamıyla hak veriyorum Güntülü. Ben de senin fikrine iştirak ediyorum, diye cevap verdi.”

  Görüldüğü üzere Atsız, hem Güntülü, hem de öğretmeni Ayşe Pusat karakterleri üzerinden Safiye Erol hakkındaki düşüncelerini göstermektedir. Bu düşüncelerini ise hiç değiştirmediğini Ötüken Dergisinin 1971 târihli 96. sayısında yer alan “Kültür Bakanının Resmî Yazısına Açık Cevap” başlıklı makâlesinde “Safiye Erol’un ‘Ciğerdelen’ adlı romanı da dehânın yanında sıyrılıp geçen çok kuvvetli bir eserdir ama rezîlâne solcu eserlerin furyası arasında kaynayıp gitmiştir. Sinema için en iyi eserlerden biri de budur.” sözünden anlıyoruz. Üstelik Atsız, bu makâlede Türk târihinden film çekmek için destek isteyen Kültür Bakanına kendi yazdığı Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor eserlerinin yanında Abdülhak Hâmit’in piyesleri ve Safiye Erol’un Ciğerdelen’ini belirtmesi, ne kadar değer ve önem verdiğinin de göstergesidir. Kaldı ki, Atsız’ın bütün eserlerini okuyup, yakından bilenler, Atsız’ın Bozkurtlar ve Deli Kurt romanları ile Ruh Adam romanları arasında tarz ve edebiyât farkını göreceklerdir. Elbette, Bozkurtlar ve Deli Kurt, târihî roman alanında şâheserdir. Ancak hem Atsız’ı, hem de Safiye Erol’u çok iyi bilip kıyaslama yapabilecek durumda olan biri, Ruh Adam’ın üzerindeki Safiye Erol etkisini görecektir. Ancak Atsız, zâten romanda Safiye Erol’a çaktığı selâmla da bunu göstermektedir. Peki, sâdece edebiyât alanında mı bu yakınlığı görürüz? Hâyır… Felsefî olarak da bu yakınlığı görmekteyiz. Safiye Erol’un 1938’de yayınlanan Kadıköyü’nün Romanı adlı muhteşem eserinde şöyle bir ifâde yer almaktadır:

“…. Acımak mı? Hayır! Acımak yoktur. Hayat ölmek ve öldürmektir.

Bu felsefe çok kısa, çok keskindi. Masadakiler, hepsi, başları eğik, dalgın düşünerek, söylenen şeyin müthiş fakat doğru olduğunu anladılar.” (Erol, Safiye, 2010:56)

Atsız’ı bilenler, birçok makâlesinde ve romanında bu anlayışa denk geleceklerdir. Safiye Erol’un da bu anlayışa “müthiş fakat doğru” diyerek katıldığı görülüyor. Ancak bu konuda Atsız mı, Safiye Erol’dan; Safiye Erol mu Atsız’dan etkilendi, yoksa aklın yolu bir midir? Bunları hiçbir zamân bilemeyeceğiz…

Ayrıca Safiye Erol’un Ciğerdelen dışındaki eserleri de başlı başına Türk edebiyâtı için çok değerli eserlerdir. Kadıköyü’nün Romanı ve Dineyri Papazı ile Ülker Fırtınası romanlarında 1930’lardaki İstanbul ve Kadıköy hakkında muazzâm görüntüler sunmaktadır. Özellikle Kadıköyü’nün Romanı, dönem Kadıköyü açısından inanılmaz derecede okuyucunun zihnini berrâklaştırmaktadır. Özellikle, benim gibi, Kadıköylü olan, Kadıköy’ün her yerini çok iyi bilen birinin zihnindeki etkisini anlatmam mümkün değildir. Bununla birlikte kendisinin romanlarındaki kadın karakterlerin aşk yaşamı hakkında yazdıkları, ortaya koyduğu sahneler de cesâretle edebî estetiğin inanılmaz birleşimini sunmaktadır.

Tabiî, böylesine çok yönlü ve entelektüel bir yazarın fikir dünyâsını da ele almak gerekir. Kendisi, çeşitli fikir yazıları yazsa da, herhangi bir ideolojiye ya da fikrî kalıba sokulabilecek biri değildir. Bununla birlikte Nevrûz başlıklı makâlesi, yeteri kadar fikrî veriyi sunmaktadır.

“Kökleri Orta Asya’da, dalı budağı Balkanlar’da olan ey soyum ağacı! Sonsuz bereketle dâima yeşer, filizlen! Canla kanla sana bağlı ve sâdık olan ben çocuğundan sana sevgi selâm olsun.” (Erol, Safiye, 2021:73)

Safiye Erol, 1957’de bu yazıyı yazdığında Nevrûz, Türkiye’de kutlanan bir etkinlik değildi. Hattâ dönem içinde Türkiye’de yaşayan yazarlar içinde Nevrûz’u anlatan pek yazı da görülmezdi. Bununla birlikte yazısının son kısmını oluşturan bu ifâdedeki Türklük bilincinin ne kadar üst seviyede olduğu ve Balkanlardan Orta Asya’ya uzanan bir Türk dünyâsı fikrinde olduğu da görülmektedir. Bir yanıyla kendisinin Edirneli ve dolayısıyla Balkanlı geçmişine, bir yandan da Türk târihi bilincine ışık tutmaktadır.

Aynı şekilde Ciğerdelen’in giriş kısmında belirttiği şu söz de, kendisinin Türklük bilincinin en güzel ifâdelerinden birini sergilemektedir:

“Bununla berâber, biz dünyâyı kazanmış ve dünyâyı kaybetmiş bir milletin çocuklarıyız. Her ölümden sonra bize dirim ve kalkınma mukadderdir, mayamızda ölmezlik var.” (Erol, Safiye, 2016:14)

Türk milletinin geleceğe dâir umutlarını ifâde eden sayısız söz gördüm ama “mayamızda ölmezlik var” ifâdesi kadar vurucu bir sözü hiç görmedim. Bu da kendisinin edebî estetiği ile ilgili bir kavram.

Safiye Erol’dan söz ederken, elbette ahretliği diyebileceğimiz Sâmiha Ayverdi’den, onun vâsıtâsıyla tanıştığı ve bağlandığı Kenân Rıfâî’den de söz etmek gerekir. Bu etki, Safiye Erol’un tasavvûfa yönelmesini, tasavvûfî unsurları romanlarına eklemesini ve son olarak, en sonunda siyer ve edebiyâtın mükemmel bir birleşiminin ortaya çıktığı “Çölde Biten Rahmet Ağacı” kaleme alınmıştır. Ancak Safiye Erol, yazdıklarından etkilenen, hem de çok etkilenen bir yazardır. Ciğerdelen’i yazarken, 12 kilo kaybettiğini yazar. Çölde Biten Rahmet Ağacı da, Hz. Muhammed’i konu alması sebebiyle etkilemiş, 1962 Ramazanı’nda kaleme aldığı eseri, Ramazan bittikten sonra devâm ettirememiştir. Bu etkinin en bâriz göstergesi ise yazının başında ele aldığımız sözüdür.

Beni bilenler, Safiye Erol’a ve onun eserlerine duyduğum hayrânlığı da bilirler. İnternette onun sözlerini paylaşırken, ne kadar mutlu olduğumu da bilirler. Bu yazıya başlamadan önce, kendisinin Karaca Ahmed Mezarlığındaki kabrini ziyâret ettim. Kendisini tekrar tekrar andım ve saygılarımı sundum. Buradan yine o eşsiz kalemine ve ulaştığı edebî estetiğe selâmlarımı ve hayrânlığımı ifâde ederek yazımı bitiriyorum.

Kaynakça

  • Atsız, Hüseyin Nihal (2023), Ruh Adam, İstanbul:Ötüken Neşriyât
  • Erol, Safiye (2021), Makâleler, İstanbul:Kubbealtı Neşriyâtı
  • Erol, Safiye (2016), Ciğerdelen İstanbul:Kubbealtı Neşriyâtı
  • Erol, Safiye (2010), Kadıköyü’nün Romanı, İstanbul:Kubbealtı Neşriyâtı
Visited 61 times, 1 visit(s) today

Close