11:46 am Burak Candemir, Tarih

Genç Cumhuriyetin Tehcire Karşı Tutumuna Bir Örnek: Talat Paşa’nın Eşine Bırakılan Metruklar

Türk modernleşmesinin mihenk taşlarından olan merhum Mehmet Talat Paşa, tarihimizde büyük bir önem arz etmektedir. Her ne kadar Talat Paşa hakkında yapılmış temel biyografik ve detaylı araştırmalar mevcutsa da onun hakkında henüz nicel olarak yeterli araştırma bulunmamaktadır. Zira kendisinin sıradan bir yaşam öyküsü yoktur. Onun tarihteki yerini doğru tespit etmek için mevcut sayının artması gerekmektedir.[1]

Talat Paşa, Osmanlı’nın alt tabakasından gelmiş, yetim kalmış, ailesinin geçimini sağlamış, bir cemiyet kurarak imparatorluğun kaderine hükmedebilmiş ve Sogomon Tehleryan tarafından Berlin sokaklarında şehadete ermiş bir komitacı ve siyasi bir figürdür. Talat Paşa’nın, ömrünü “Çökmekte olan bir imparatorluğu nasıl ayakta tutabiliriz?” şiarıyla yaşamış olduğu ve mevkisi ne olursa olsun, halkıyla her zaman aynı kaderi paylaşmış biri olduğu çağdaşları tarafından kabul edilmektedir.[2]

İdaresi oldukça müşkül olan bir cemiyeti yöneten Talat Paşa, meşrutiyet devrinde; Posta ve Telgraf Nazırlığı, Dahiliye Nazırlığı ve Sadrazamlık gibi görevleri üstlenmiştir. Bu görevlerini ifa ederken ise büyük iradeler göstermiştir. Bu iradelerden en mühim olanları ise şüphesiz ki “Ermeni Tehciri” olarak bilinen Sevk ve İskân Kanunu ve Birinci Cihan Harbi’ne giriş meselesidir. Aldığı bu kararlarla Anadolu’yu bir yurt, bir vatan haline getiren Talat Paşa, bugün Anadolu’nun demografik yapısının Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük bir paya sahiptir. Türklerle olan gönül bağını koparan Taşnakçı ve Hınçakçı Ermenilerin ayrılıkçı faaliyetlerine göz yummayan ve tehcir konusunda büyük bir kararlılık gösteren Talat Paşa, Balkanlar’da Türk ahalinin başına gelen katliamların tekrar yaşanmasının önüne geçmiş ve burada meydana gelen travmanın Anadolu’da da makes bulmasının önüne geçmiştir.

Türk-Alman ittfakının kurulmasında da başat rol oynayan Talat Paşa, savaşın nihayete ermesiyle beraber Düvel-i Muazzama’nın topyekün halde Osmanlı Devleti’ne saldıracağının idrakindeydi. Savaş öncesinde tüm İtilaf bloku ile teker teker anlaşmak ve Osmanlı Devleti’ne karşı yapılması kararlaştırılan saldırıyı bertaraf etmek isteyen Talat Paşa, muhataplarını ikna edemedi ve nihayetinde Almanya’nın tarafında bir güç olarak kalmaya karar verdi. Bu tavır, elbette bir köşede ölmeyi beklemeyerek düşmanın üzerine atılmaktan başka bir şey değildi.

Tarihler 30 Ekim 1918’i gösterdiğinde ise dört yıllık savaş Osmanlı Devleti adına olumsuz olarak neticelendi. Bu netice, Talat Paşa ve arkadaşları için de hazin bir son hazırlamaktaydı. Paşa ve arkadaşları; Avrupa, Rusya ve Asya’nın çeşitli mahfillerinde çalışmalar başlatarak İngiltere’ye karşı topyekün bir ayaklanma tasarladılar. İlerleyen süreçte ise Talat Paşa bu düşüncenin uygulanabilirliğinden şüphelendi ve İngilizler ile anlaşma yoluna gidilmesi gerektiğini öngördü.[3] Talat Paşa’yı bu düşünceye iten yegâne sebep ise Bolşevik Devrimi ile birlikte doğuda İngiltere aleyhine beliren Sovyet Rusya’nın doğuşuydu. Talat Paşa’nın tasavvuruna göre İngiltere, Türklerin Anadolu’da ve İstanbul’da kalmasına izin vermek zorundaydı zira Avrupa’da vuku bulma ihtimali olan sosyalist devrimler için Anadolu bir set görevi görerek Bolşevik propagandanın Batı’ya sirayet etmesinin önüne geçebilirdi.

Paşa, bu tasavvurlarını Aubrey Herbert‘a aktardı. İkilinin arasında geçen bu kısa görüşme sonrasında ise Talat Paşa, adresi tespit edilerek Ermeni Sogomon Tehleryan tarafından 15 Mart 1921 tarihinde katledildi. Paşa’nın ölümüyle birlikte adalet arayışına giren Talat Paşa’nın eşi Hayriye Hanım, katillerin ceza alması için elinden geleni yaptı ve Almanya’nın tarihine kara bir leke olarak geçecek “Talat Paşa Davası” görülmeye başladı. Bu davada merhum Talat Paşa adeta sanık sandalyesine oturtulmuş ve olay, Tehleryan’ın masumiyetini kabul etmeye çalışan bir tiyatroya dönüşmüştü. Nihayetinde davadan Hayriye Hanım adına olumlu bir karar çıkmamıştır.

Talat Paşa’nın şehadetinden birkaç yıl sonra ise Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve Ermeni terör örgütlerince şehit edilen veya şehadetlerine Ermenilerin sebep oldukları şahıslar için 31 Mayıs 1926’da 882 no’lu bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanun toplamda 12 kişiyi kapsamaktadır. Bunlar; Talat Paşa, Cemal Paşa, Cemal Azmi Bey, Baheddin Şakir Bey, Nusret Bey, Dr. Reşit Bey, Süreyya Bey, Sait Halim Paşa, Servet Bey, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Abdullah Avni Bey gibi bir dönemin şehadete eren İttihatçılarıdır (Bardakçı; 29-30).

Bu kanun mucibince yukarıda bahsedilen millî şehitlerimizin ailelerine 20.000 lira değerinde emlak verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu verilecek emlaklar da tehcir edilen Ermenilerin geride bıraktıkları; terk edilmiş mülkler yani metruklardır. Şehitlerimizin ailelerine verilen metruklar onları geri getirmese de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tehcir kararının arkasında olduğunu göstermektedir.

Bu karar, Atatürk tarafından kabul edilmiş lakin işlerin prosedürü ve bitmesi Atatürk’ün vefatının sonrasına kalmıştır. Bu sürecin uzamasında ve Atatürk döneminde halledilememesinde belki de Gazi Paşa’ya karşı tasarlanan İzmir Suikastı‘nın olması akıllara gelebilir. Zira kötü bir tesadüf olarak İzmir Suikastı, 882 no’lu kanundan sadece birkaç hafta sonra meydana gelmiştir.

Metrukların şehit ailelerine intikalinin gecikmesinde en büyük sebep ise muhakkak bürokrasidir. Bürokrasideki bazı anlaşmazlıklar ve sürüncemeler, Talat Paşa’nın ardında bıraktığı ailesini oldukça uğraştırmıştır. Örneğin; Talat Paşa’nın eşi Hayriye Hanım, kendisine verilecek olan 20.000 liralık metrukun 10.000 lirasının Talat Paşa’nın kardeşi Kâmile Hanım’a verilmesini istemiştir. Bu doğrultuda Kâmile Hanım’a Arap Hacı Mahallesi’ndeki 141 no’lu metrukun verilmesi kararlaştırılmıştır.[4]

Kâmile Hanım’ın işini halleden bürokrasi yanlışlıkla Hayriye Hanım’ı mağdur etmiştir. Bu yanlışı düzeltmek isteyen bürokrasi, Hocapaşa’da bulunan Hacı Hobyar Mahallesi’nin Aşiretefendi Sokağı‘ndaki 30, 32 ve 34 no’lu daireleri Hayriye Hanım’a tevdi etmek istemiştir.[5] Fakat bu dairelerin 10.000 lira tutmayacağının saptanmasından sonra, Hayriye Hanım’a kalan bakiye için yeni metruklar bulunması kararlaştırılmıştır.

Hayriye Hanım’ın bürokrasi sürüncemesi bu kadarla da kalmamıştır. Bu sefer de kendisine tevdi edilen 30, 32 ve 34 no’lu dairelerin yangından hasar görmüş olduğu fark edilmiş ve Hayriye Hanım’ın zararı karşılanmaya çalışılmıştır.[6]

Hayriye Hanım’a verilen 30, 32 ve 34 no’lu dairelere 4621 liralık değer biçilmiştir. Kalan 5379 lira ise yine Ermeni metruklarından karşılanmak üzere, Hayriye Hanım’a Beyoğlu’ndaki Bıyıklıyan Apartmanı’ndan üç adet hisse verilmiştir.[7] 31 Mayıs 1926 tarihinde başlanan bu süreç nihayetinde 19 Mart 1940 tarihinde son bulabilmiştir. Yaklaşık on dört yıl süren bu devir teslim işleri İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde hızlandırılmış ve onun görevde bulunduğu iki sene içinde mağduriyet giderilmiştir.[8]

Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni çetelerince ölümüne sebep olunan ailelere sahip çıkması şüphesiz ki takdire şayan bir harekettir. Lakin bugünlerde her 24 Nisan’da giderek artan ve kendisine “Atatürkçülük” şemsiyesi açan bazı kitlelerin “Ermenilerden özür diliyoruz” kabilinden yaptıkları açıklamaların ne Atatürk çizgisi ile ne de Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çizgi ile paralel olmadığı açıktır.


[1] Talat Paşa hakkındaki araştırma eserler için şunlara göz atılabilir: Tevfik Çavdar, Talat Paşa, T.C Kültür Bakanlığı, Ankara 1995; Mustafa Çolak, Talat Paşa, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2018; Hasan Babacan, Mehmed Talat Paşa, Ankara, Atınpost Yayıncılık, 2012.

[2] Talat Paşa’nın samimi tavırları ile ilgili anılar için bknz, Hüseyin Cahit Yalçın, Talat Paşa, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2019.

[3] Talat Paşa, Talat Paşa’nın Anıları (Haz. Alpay Kabacalı), İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017, s.143.

[4] BCA: 30-18-1-2/5-47-15 ; Bknz. Ek-1.

[5] BCA: 30-18-1-2/86-31-4 ; Bknz. Ek-2.

[6] BCA: 30-18-1-2/87-46-16 ; Bknz. Ek-3.

[7] BCA: 30-18-1-2/90-26-11 ; Bknz. Ek-4.

[8] Hayriye Hanım’a ilave olarak, Talat Paşa’nın Mütareke Dönemi’nde alamadığı maaşı da “mazuliyet maaşı” olarak tevdi edilmiştir. Bknz. Murat Bardakçı, İttihadçı’nın Sandığı, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2017, s.35.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

** Bu yazıya şu şekilde atıf verebilirsiniz:

Burak Candemir, “Genç Cumhuriyetin Tehcire Karşı Tutumuna Bir Örnek: Talat Paşa’nın Eşine Bırakılan Metruklar” https://www.fikirtepemedya.com/tarih/genc-cumhuriyetin-tehcire-karsi-tutumuna-bir-ornek-talat-pasanin-esine-birakilan-metruklar/ (Yayın Tarihi: 30 Nisan 2024).

***Bu yazıyı PDF olarak indirebilirsiniz:

Visited 156 times, 1 visit(s) today

Close