İntihar, kişinin kendi yaşamına son verme eylemi ya da kendi hayatını riske atacak hal ve hareketlerde bulunma durumu olarak tanımlanır; intihalse kişinin başka birini eserini kaynak göstermeksizin kendine mal etmesine verilen ad olarak. Kişinin biyolojik varlığını içsel bir tehditle tehlikeye atması neyse kişinin yazın kariyerini popüler olma hırsı gibi içsel bir tehditle tehlikeye atması da odur. Bu minvalde intiharı sıradan insanın yok oluşu, intihali de yaratıcı bir insan olarak edebiyatçının yok oluşu olarak değerlendirebiliriz.
Yazar olmak, edebî üretimde bulunmak çok meşakkatli bir yolculuğun sonucunda varılan küçük bir noktadır aslında. Bu noktanın büyütülmesi için nitelik, okur gücü ve reklam gibi üç farklı unsura daha ihtiyaç duyulur. Elif Şafak’ın durumunu bu üç unsurda değerlendirmek daha hakkaniyetli olacaktır. Yıllar boyunca “eser”lerindeki nitelik zafiyetini kitapları ve ismi üzerinden yürütülen PR çalışmasıyla aşmaya çalışan bir yazar olan Elif Şafak; eserleri onlarca dile çevrilse de marketlerde bisküvi, sebze meyve, süt ürünleri vb. reyonların yanında satışa sunularak okurun ilgisine sunulmaya çalışılmış ama onun eserleriyle ilgili yapılan tüm bu çalışmalar onun edebiyat yeteneği açığını hiçbir zaman kapatamamıştır. Elif Şafak’ın bir edebiyatçı olarak var olma hikayesi liberal kültürel iktidarın onu eserlerindeki tüm edebî zafiyetlere rağmen Türk okuruna kabul ettirme diskurundan ibarettir. Şafak’ın liberal kültürel kanonun tüm siyasi söylemlerini cansiparane şekilde savunup edebiyatçılığını kabul ettirme çabaları, tüm stratejilerine rağmen, başarıya ulaşamamış; eserleri edebiyat piyasasında yer almış ama edebiyat dünyasında yer al(a)mamış, popülaritesi günden güne azalan bir yazar olarak unutulmaya mahkum olmuştur.
İstanbul 1. Fikrî ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin Elif Şafak’ın Bit Palas adlı romanının Mine G. Kırıkkanat’ın Sinek Sarayı adlı eserinden intihal düzeyinde bir yararlanma ile yazıldığı kararı Elif Şafak’ın edebiyat dışı desteklerle (PR çalışmaları) var olma mücadelesinin de sonuna geldiğinin ilanı olmuştur. Şafak, bundan sonra ne kadar sözde Ermeni Soykırımı iddialarını dillendirse de, liberal söylemin politik aksiyonu içerisinde yer alıp PR çalışması yapsa da Türk mahkemelerince alınan bu kararla, edebiyat tarihi içerisinde yer alma şansını kaybetmiş bir yazar olarak basın tarihinin tozlu sayfalarından öteye geçemeyecektir.
Kötü roman, bir edebiyatçının uzun edebiyat kariyeri içerisinde kabul edilebilir bir gerçekliktir. Ancak intihalle yazılmış bir roman bir edebiyatçının -özellikle yazın kariyerinin hiçbir döneminde kendisini kanıtlayamamış bir edebiyatçının- kariyerinin bitiş çizgisine ulaştığının ilanıdır. Adı intihalle anılıp bu intihal mahkemelerce hükme bağlanmış bir yazarın ne okur nezdinde ne de edebiyat kamuoyu nezdinde saygınlık kazanma şansı kalmış demektir. Tüm bu yaşananlara rağmen Şafak’ın kitaplarını basan yayınevi ve “liberal dostları” Şafak’ın haksızlığa uğradığına ilişkin belli bir strateji geliştirerek onun edebiyat kariyerinin yok oluşuna engel olma çabasındalar. Edebiyatı nitelik bazlı değil de piyasa bazlı ölçütlerle değerlendiren insanların piyasayı ayakta tutan niteliksiz ama yayın ağı geniş ve okurun mecbur bırakıldığı kitapların yazarlarını koruma refleksleri kapitalizm mantığı içerisinde değerlendirildiği vakit tutarsız bir yaklaşım değildir. Kapitalist mantığa göre bir pazar büyüdüğü zaman o pazardan pay alanların da paylarının büyüyeceğine ilişkin bir inanç olması (pasta büyüdükçe haklarına düşen dilimin de büyümesi) anlaşılabilir bir durumdur. Ancak ortada intihal gibi ahlaki normlarla açıklanamayacak bir hadise varken ahlaki normları maddi kazanca tahvil etmek kabul edilebilir bir “strateji” değildir.
Elif Şafak’ın kitaplarının yayıncısı olan Doğan Kitap’ın resmî Twitter hesabından yapmış olduğu açıklama da bu kötü stratejinin bir örneği olarak değerlendirilebilir. Mahkemenin Elif Şafak’ın romanının intihal yapılarak kaleme alındığına ilişkin kararına ilişkin Doğan Kitap: “Yıllardır yayıncısı olmaktan gurur duyduğumuz, Türkiye’nin en önemli yazarları arasında yer alan Elif Şafak aynı zamanda uluslararası çapta adını duyurmuş bir dünya yazarıdır. Kitapları 57 dile çevrilen Elif Şafak dünyanın en önemli yayınevleri tarafından yayımlanmaktadır. Edebiyatın en prestijli ödüllerine aday gösterilmiş, kıymetli ödüller kazanmış ‘uluslararası edebiyata katkılarından dolayı’ edebiyat madalyaları almış, seçici kurullarda yer almış, hakkında önemli uluslararası yayınlarda kapsamlı ve çok sayıda edebi incelemeler yayımlanmış, ismi ‘BBC-Dünyamızı Şekillendiren 100 Romancı’ gibi uluslararası seçkilere dahil edilmiştir. Dünyanın her yerinde sevgi ve saygıyla okunan bir isimdir.”[1] açıklamasını yaparak -özetle- Elif Şafak’ın kitaplarının farklı dillere çevrildiğini, ödüller aldığını bu yüzden intihal yapmış olamayacağını iddia etmektedir. Bir insanın eserlerinin farklı dillere çevrilmesinin, ödüller kazanmasının intihal yapmayacağının delili olmayacağını fark edebilecek okurların olmayacağına olan inanç Doğan Kitap’a bu talihsiz açıklamayı yaptırmış olabilir. Ancak bu mantıktan hareketle bir savunma inşa edilecekse -herhangi bir davada- saygın kişilerin avukatlığını yapan kişiler müvekkillerinin saygınlık dolu kariyerlerini öne sürerek suç işlemediklerini ispat ettiklerini iddia edebilirler. Örneğin “Efendim müvekkilim TEMA’ya düzenli olarak bağış yapmaktadır, ayrıca uluslararası çapta çevrecilik ödülleri bulunmaktadır, mahalle arkadaşları onun doğayı ne kadar sevdiğinin birinci derece şahitleridir. Müvekkilimin siyanürle altın arayıp milyonlarca hektar verimli tarım arazisini kullanılamaz hale getirdiği suçlamasının bu deliller ışığında boşa çıkacağı aşikardır, her türlü maddi delili reddediyoruz, müvekkilimin manevi delilleri çok daha üstündür.” diyerek hukuksuz bir adalet arayışı içerisine girebiliriz. Eğer adalet inancımız kapitalist değer yargılarının tahakkümü altındaysa ve bu yargılar daima haklının değil güçlünün yanında olma eğilimindeyse savunduğumuz kişinin subjektif “başarı”ları maddi olguyu gölgeleyip “müvekkilin” masumiyeti adına delil olarak sunulabilir!
Doğan Kitap’ın mahkemenin Elif Şafak kararı ile ilgili bir diğer iddia ise bilirkişinin edebî yetkinliğinin olmadığıdır: “Bu iddiayı değerlendiren ‘bilirkişi’ raporu ise içeriği ve üslubuyla edebiyat ve hukuk adına ibret verici bir belge niteliğindedir. Raporu yazan kişinin böyle bir davaya katkı sunacak bilgi ve birikimde olmadığı aşikardır. Ülkemizde edebiyat konusunda onca yetkin insan varken bilirkişinin edebiyat dışı, test kitapları yazıp yayımlayan bir alandan seçilmesi manidardır.”[2] Bilirkişiye yönelik böylesi keskin iddiaların olduğu bir açıklamada bilirkişinin adı verilmeyerek bir muğlaklık yaratılmıştır. Oysa Mine G. Kırıkkanat Elif Şafak’a dava açarken eleştirmen ve öykücü Ahmet Yıldız ile çevirmen Ülker İnce’nin intihali doğrulayan raporlarını dava dosyasına eklemiştir. Mahkemenin atadığı bilirkişiden hariç olmak üzere edebiyat alanındaki bilirkişi olma ehliyeti tartışılmayacak bu iki ismin mahkemeye sundukları raporlardan söz edilmeden sadece mahkeme tarafından atanan bilirkişi üzerinden bir savunma yapmanın dava hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan edebiyat kamuoyunu Elif Şafak’ın “mağduriyeti” yönünde manipüle etmekten başka bir amaca hizmet etmeyeceği aşikardır. Üstelik eleştirmen ve öykücü Ahmet Yıldız sahibi olduğu internet sitesinde yayınlamış olduğu rapor da iki kitap arasındaki kuvvetli benzerlikleri ortaya çıkaran detaylı ve objektif bir rapor olarak kamuoyuyla paylaşılmıştır.[3]
Ahmet Yıldız’ın intihale varan benzerlikleri tespit edip ortaya koyduğu raporunun sonuna eklediği hükümse intihalin yarattığı tahribatın ölçüsünü ortaya koyar nitelikte bir beyandır: “Bit Palas romanı yazarı, başkasının emeğine hazıra konmuş, aşırmış, intihal yapmış, bunun üzerinden çıkar ve en çok satan yazar unvanıyla haksız maddi/manevi kazanç (ün-para) sağlamıştır.”[4] Doğan Kitap’ın bilirkişi üzerinden yapmış olduğu “bilirkişinin yetkinliği olmadığı” iddiasını içeren açıklamadaki yazım yanlışları ise yetkinlik isteyen bir yayınevinin yetkinliğe verdiği “önemi” göstermesi bakımından bir ibret vesikası olarak ele alınabilir. Metinde “dâhil” sözcüğünün “dahil” şeklinde, “edebî” sözcüğünün “edebi” şeklinde yazılması bile yayınevinin bu kadar önem verdikleri bir meseleyle ilişkili açıklamada dahi ne kadar “yetkin” bir Türkçe kullanma hassasiyeti gösterdiğini gözler önüne seriyor.
Elif Şafak’ın konuyla ilgili yapmış olduğu açıklamadaki “edebî zenginlikse” okura “iyi edebiyat” konusunda tersten bir örnek verecek gibi duruyor: “Çok ağırıma giden bu süreci tüm şeffaflığı ile paylaşma gereği doğdu. Mine Kırıkkanat benimle senelerdir uğraşır durur. Hakkımda etmediği kötü söz ve hakaret kalmamıştır. Bir kez olsun kötülüğe kötülükle cevap vermedim. Bu kez de 23 sene evvel yayınlanmış ‘Bit Palas’ romanıma karşı durup dururken böylesi akıl dışı bir iftira ile ortaya çıktı. Öncelikle anlaşılması gereken konu bunun hukuk temelinde inşa edilmiş bir dava olmadığıdır. Bu dava fikir ve sanat haklarını korumayla ya da edebiyatla da ilgili değildir. Bu dava kişisel takıntı ve art niyet üzerine kurulmuştur (…)”[5]
Bir tarafta meseleyi “kişisel hırs ve düşmanlık” diğer tarafta ise “ideolojik bir çatışma” olarak değerlendirenler muhakkak çıkacaktır. Edebiyat tarihimize geçen hiçbir tartışma tek başına bir edebiyat tartışması değildir. (Abes – muktebes, Molla Sırat – zangoç, Harabat – Tahrib-i Harabat, Türk edebiyatı mı Türkçe edebiyat mı? vb.) Hepsinin altında çok güçlü ideolojik etkiler söz konusudur. Ancak edebiyatı yaratan estetik süreç aynı zamanda bir ideolojinin ürünü olduğuna göre edebiyat tartışmalarını “ideolojisiz” olmaya zorlamak postmodern bir saçmalığın dayatılmasından öte bir anlayışın yansımasından başka bir şey değildir.
[1] https://twitter.com/dogan_kitap/status/1750168235465429052?t=HvM5g9RHz8Z2bdPqhRoDZg&s=19
[2]https://twitter.com/dogan_kitap/status/1750168331145887979?t=2OJcz3pcNLFrGHwnJLI_Mw&s=19
[3] https://www.gercekedebiyat.com/mobil/yazi/bit-palas-ve-sinek-sarayi-uzerine-anadolu-1-fikri-ve-sinai-haklar-hukuk-mahkemesine-sundugum-rapor-10369.html
[4] https://www.gercekedebiyat.com/mobil/yazi/bit-palas-ve-sinek-sarayi-uzerine-anadolu-1-fikri-ve-sinai-haklar-hukuk-mahkemesine-sundugum-rapor-10369.html
[5] https://www.gazeteduvar.com.tr/elif-safaktan-intihal-aciklamasi-mine-kirikkanat-benimle-senelerdir-ugrasir-durur-haber-1664602
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.